Breaking News

IŞİD VE TÜRKİYE KİRLİ İTTİFAKI YENİLGİYE UĞRATILMALIDIR - M.Delila


Rojava Devrimini bastırmak isteyen güçler IŞİD denilen faşist bir örgütü kullanmaktadır. IŞİD’ten önce Suriye'de El Nusra ve Ahrar Şam örgütleri varlıklarını hissettiriyorlardı. Bunlar esas olarak varlıklarını Türk devletine dayandırıyorlardı. Türk devleti Suriye rejimini kısa sürede devirmek için bu örgütleri açıktan destekliyordu. Hatay, Kilis, Antep ve Urfa bu çetelerin örgütlendiği ve desteklendiği şehirlerdi. Türk devleti desteği açık ve üst düzeyde vererek kurulacak yeni Suriye'de ağırlığı en fazla olan devlet olmak istiyordu. Suriye kapısından tüm Ortadoğu'ya açılmayı hedefliyordu.
Türk devletinin Suriye politikasını belirleyen en öncelikli etken ise Kürtlerdi. Kürtlerin yeni kurulacak Suriye’de etkili olmasını istemiyordu. Bu nedenle Suriye'deki rejim kısa sürede değişmeli, yeni devlet otoritesin tesis edilerek Kürtlerin siyasal kaostan yararlanması engellenmeliydi. Bu nedenle Türkiye Suriye muhalefetinin üssü haline getirildi. Suriye savaşı Türkiye'den yönetiliyordu. Zaten El Nusra örgütü bizzat Türkiye tarafından kurulmuştu. El Nusra’nın liderleri Türk devletinin kontrolünde olan Çeçenlerdi. Çeçenler şimdi de IŞİD’in lider kadrosu içinde yer almaktadırlar.
Türk devleti Rojava’da gerçekleşen halk devrimine açıktan düşmanlık yapıyordu. El Nusra’nın Ceylanpınar’ı üs olarak kullanıp Serêkaniye’ye saldırması bunun en somut kanıtıydı. Türkiye hiç gizlemeye gerek kalmadan Ceylanpınar’ı El Nusra’nın üssü haline getirip Serêkaniye’ye saldırmıştı. Ancak Serêkaniye’de YPG savaşçıları kahramanca direndi ve El Nusra’yı Serêkaniye’den söküp attı.
Türk devleti şimdi de IŞİD’i Kobanê’ye saldırtmış bulunuyor. Saldırı merkezi ise Rakka ve Tıl Ebyad’tır. Türkiye'nin Musul konsolosluğunda rehine oyunu için alıkonulanlar da Rakka ve Tıl Ebyad üzerinden Türkiye'ye teslim edildiler. Kobanê’ye yönelik şiddetli saldırıdan hemen sonra konsoloslukta tutulanların Türkiye'ye getirilmesi tesadüf değildir. Öte yandan rehine oyununu artık dünya yutmuyordu. Rehine değil, karşılıklı bir anlaşma nedeniyle alıkondukları artık açığa çıkmıştı. Bu nedenle bu inandırıcı olmayan gerekçeyi bir tarafa bırakıp yeni argümanlarla IŞİD politikasını sürdürmek istemişlerdir.
Türk devleti IŞİD’le birlikte Kobanê’yi düşürmek istiyor. Böylece IŞİD Türkiye sınırındaki doğu cephesi ile batı cephesi arasındaki Kobanê’yi düşürerek Türkiye sınırını boydan boya kontrol etmek istiyor. Kobanê’nin Suriye’nin kuzeyindeki IŞİD hattını ikiye bölmesi ortadan kaldırılmak isteniyor. Türkiye de böyle istiyor. IŞİD’le sınır komşusu olursa birlikte Rojava Devrimini boğmayı hesaplıyorlar. Aslında IŞİD saldırısı esas olarak Türkiye planı ve hedefidir. Hedef ve plan bu saldırının esas olarak Türkiye tarafından planlanıp IŞİD eliyle uygulamaya konduğunu kanıtlıyor.
 Türkiye her defasında IŞİD’le ilişkisi olmadığını söylüyor. Ancak izledikleri politika ortaktır. Bu ortaklık Rojava Devrimi üzerinden Kürt Özgürlük Hareketi karşıtlığıdır. IŞİD şu anda Türkiye adına Rojava Devrimine karşı savaşıyor.  IŞİD’in Rojava Devrimi düşmanlığı, Türk devletinin Rojava Devrimi düşmanlığıdır. Bu, Kürt düşmanlığıdır. Kürt’ün Suriye'deki etkisi kırılmak isteniyor. Bu nedenle uluslararası güçlerle karşı karşıya gelmeyi de göze alarak IŞİD’le birlikte Rojava Devrimine saldırmaktadır. Bu düşmanlık öyle fazladır ki, Suruç halkının, Urfa halkının, Kuzey Kürdistan halkının Kobanê saldırısına yönelik protestosuna bile tahammül etmiyor. Kobanê halkının yalnızlaştırılması ve ezilmesi isteniyor. Bu yetmezmiş gibi kadınlar ve çocukları sınırda bırakıp Kobanê direnişine katılmak isteyen Kobanêlilerin geri dönüşüne izin vermiyor. Kobanê’yi boşaltmak serbest, ancak geri dönmek isteyenlere ise yasak! Bu gerçeklik bile Türk devletinin IŞİD’le işbirliğini kanıtlıyor. IŞİD’ten daha fazla Türkiye Kobanê’nin düşmesini arzuluyor. Bu nedenle Kobanê’nin kuzeyi, yani Urfa ve Suruç hattı da boşaltılıp IŞİD’in buraları kullanmasına açmak istiyorlar.
Türk devleti IŞİD’le tam ortaklık yapıyor. IŞİD’in en büyük ortağı Türkiye, Türkiye'nin ise IŞİD’tir. Türkiye şu anda önemli ihracatını IŞİD alanına yapıyor. IŞİD de mazotunu esas olarak Türkiye'ye satıyor. Türkiye ticaret yapıyor, IŞİD ise lojistiğini sağlıyor. Kobanê düşürülerek bu ilişki daha rahat sürdürülmek isteniyor. Çünkü Kobanê bu ilişkiyi kesen bir pozisyondadır. Kobanê’ye bu düzeyde ağır saldırılmasının ve boşaltılmak istenmesinin bir nedeni de budur. 
Başarılı operasyon olarak yansıtılan konsolosluk görevlilerinin Türkiye'ye gelmesi, Türkiye-IŞİD arasındaki bu derin ilişkiden dolayıdır. Türkiye-IŞİD ilişkisi tam da ‘derin ilişki’ kavramına denk düşmektedir. Bilindiği gibi gizli kapaklı durumları ifade için derin devlet, derin güçler kavramları kullanılmaktadır. Görünen devlet yanında bir de derin devlet vardır, derin güçler vardır. Türkiye'nin IŞİD için söyledikleri yanında bir de derin ilişki içinde olma gerçeği vardır. İşte başarılı operasyon dedikleri bu derin ilişkileri gizli yürütme becerisidir. Yoksa ortada bir operasyon yoktur.
Musul konsolosluğundan alınan 49 kişinin Türkiye'ye gelmesi bir büyük başarı ve zafer olarak yansıtılıyor. Anlaşılıyor ki günler önce bu getiriliş bir zafer haline getirilmek için planlanmış. Türkiye için utanç verici ilişki ve rehine oyunu bir Türkiye başarısı olarak gösteriliyor. Böylece toplumun gerçeği görmesinin önüne geçilmek isteniyor. Öyle bir zafer havası yaratılmıştır ki, muhalefetin bu kirli ilişkiyi sorgulaması bile suç görülüyor. AKP hükümeti çok kirli bir oyunu temiz operasyon gibi yutturmak istiyor.
Tüm televizyon kanallarının konsoloslukta alıkonulanların getirilmesini bir zafer havasında yansıtması da bizzat  bir devlet planlamasıdır. Tüm basın bir milli dava gibi bu sorunu yansıtmıştır. Ucunda Kürtlere yönelik kirli bir hesap olunca tüm Türk basını Mehmetçik ve polis basını haline geliyor, istihbarat basını haline geliyor. Özel savaşçılar gibi çalışılıyor.
Ortada hiçbir operasyon yokken operasyon olarak yansıtılması bile bir algı operasyonudur. AKP zaten IŞİD, Irak’taki eski Baas kalıntıları ve birçok Sünni örgütle ilişki içindedir. Tamamen Sünni mezhepçi bir politika izlediği için tüm dinci ve mezhepçi kesimlerle sıkı ve derin bir ilişki içindedir. Türkiye, IŞİD ve Sünni mezhepçi kesimle aynı saflardadır. Aynı saflar içinde olanlara operasyon yapılmaz; ortak işler yapılır. Rehinelerin tutulması şimdiye kadar ortak bir iş olduğu gibi, bırakılmaları da ortak bir iştir. Diğeri sadece senaryo, bir algı operasyonu ve toplumu aldatmadır. Topluma bir algı operasyonu yapılmakta, Türkiye'nin çok eleştirilen bölge politikası böylece aklanmak istenmektedir.
Dikkat edilirse Türkiye'nin Ortadoğu politikasını yöneten Dışişlerine ve MİT’e övgüler düzülmektedir. Dışişleri ve MİT’in, Türkiye’yi Ortadoğu'da en kötü bir rol içine koyması ve tecrit etmesine övgüler düzülmesi,  Türkiye-IŞİD ilişkilerinin meşrulaştırılıp övülmesidir. Zaten Davutoğlu “her tarafta ateş var, ama bizde yok” diyerek IŞİD politikalarının doğruluğunu savunmuştur. Türkiye dış politikası, şimdi doğruluğunu savunduğu IŞİD’le işbirliğini sürdürmeye devam ediyor. MİT’i ise IŞİD’le ilişkileri gizli sürdürdüğü, IŞİD’e gizli destek verdiği ve IŞİD’i Kürtlere saldırttığı için başarılı görüyor. MİT’in bu kadar propagandasının yapılması, Kürt düşmanlığı üzerine kurulan IŞİD-Türkiye ilişkisinin temel bir politika haline getirildiğinin kanıtıdır. MİT’in başarılı olduğunun gösterilmesi, bu politikanın sürdürüleceğini ortaya koymaktadır.
Kobanê sınırına toplanan Suruçlular, Urfalılar ve tüm Kürdistanlılara saldırılması bu kirli ilişkilerin sonucudur. Sınırda Kobanê’yi destekleyen halk uzaklaştırılarak, Kobanê tam kuşatılarak IŞİD’e destek verilmek isteniyor. Böylece IŞİD saldırısının daha erken sonuç almasını hedefliyorlar. Bu durum karşısında Amed, Wan, Batman, Ağrı, Siirt, Mardin, Hakkari ve tüm Kürt illeri de serhıldana geçmeli ki Türk devletinin Kobanê’yi kuşatma ve düşürme politikası boşa çıkarılsın. Kuşkusuz Suruç ve Urfa sınırında Kobanê’ye destek vermek önemlidir. Ancak sadece Kobanê sınırı ve Suruç’ta protesto ve direnişe geçmekle Türk devletinin bu politikasını engellemek mümkün değildir.
Kuzey Kürdistan'daki halk hareketinin bir zaafı, bir yerde eylem olunca diğer tarafların seyretmesi ya da pasif eylemlerle yetinmesidir. Halbuki tüm Kürdistan şehirleri, kasabaları, hatta köyleri serhıldana geçerse etkili olunabilir ve sonuç alınabilir. Bu açıdan Kuzey Kürdistan'daki refleks zayıflığının aşılması gerekir. Suruç’ta eylem mi başladı, Suruç’a gitmeyenler de derhal Amed’te, Muş’ta, Bitlis’te, Siirt’te serhıldana geçmelidir. Yani hiçbir eylem bir şehir ve kasabayla sınırlı kalmamalıdır. Bir şehir ve kasabayla sınırlı kalırsa sonuç alamaz. Demokratik bir ülkede hak aranmıyor; bir halkın varlığına yönelik saldırıya karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesi veriliyor. Demokrasi ve özgürlük mücadelesi ise ancak bütünlüklü verilebilirse özgür ve demokratik yaşam kazanılır. Tam da tüm Kürdistan halkının ayağa kalkma zamanıdır. 
M. Delila
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info

No comments