Breaking News

Rawîn Stêrk: Peşmerge’nin dağlı hüznü ve ovanın asimetrisi

Göz görebildiğince düzlük ve o düzlüğün her yanından başka bir yana doğru uzayan uçsuz bucaksız mevziler. Tepeden bakma imkânı olsa, aşağısı rast gele karalanmış bir sayfa gibi. Kesişen, ayrılan birbirine paralel akan, kısacası her yerden her yere doğru sonsuz uzayan hendek ve mevziler.

Bir süre önce yazdığı bir makalede, “Sizler kimsiniz ey yiğitler” demişti Alman BİLD gazetesi yazarı Franz Josef Wagner. Kürdlerin IŞİD karşısında verdiği savaşı yabancısı olduğu bir algı kırılması haliyle karşıladığı her kelimesinde göze çarpan Wagner’in sorusunun yanıtını bulmak için Kürdistan’daki herhangi bir cephede birkaç saat zaman geçirmek içten bile değil kuşkusuz. O cephelerde yaşananları ve Kürdlerin hangi saiklerle, nasıl bir savaş verdiğini tüm çıplaklığıyla anlayabilmek için öncelikli yapılması gereken, medya ve sanal alemin bilgi ya da bilgisizlik bombardımanına küçük bir mola vermek olsa gerek. Başlarken şunu belirtmeli ki IŞİD karşısında verilen savaş konusunda realitenin milyonda birini dahi enformasyonel aygıtlar üzerinden anlayabilmek neredeyse imkansız. Bir insan olarak herkes gibi, dünyanın tüm ezberlerini yerle bir eden IŞİD’e karşı savaşan Peşmerge konusunda hepimizin yığınla soru işareti vardır kuşkusuz. Ancak bir Kürd olarak bu sorulara özel birçok nokta daha ekleniyor. İnsanı en çok düşündüren noktalardan biri, Peşmerge’ye dair edinilmiş ‘Peşmerge ve dağ’ bağlamı olsa gerek. Herkesin malumu Kürdün tarihi dağa kazılıdır ve dağa dağ ile yazılıdır. Peşmerge ise ilk günden itibaren neredeyse tüm varlık sahasını dağ bağlamıyla oluşturmuştu. Dağda doğan, dağda büyüyen, dağda savaşan, dağda gizlenebilen, zaferlerini dağa yazan bir güç, ovada nasıl savaşacaktı. Doğa ya da kâinatla baş edebilmek için filolog ve etnologlara göre bulunulan coğrafyanın dilini bilmek tek ve olmazsa olmaz biricik yöntemdir. Denizde var olabilmek için denizin dilini bilmek, çölde yaşayabilmek için çölün dilini bilmek ve dağda yaşayabilmek için de dağın dilini bilmek gibi. Harold Pinter’in Kürdçe için ‘Dağ Dili’ tanımlaması yapmasının altındaki şifreyi anlamaya da bu düstur yardımcı oluyor. 

Bilindiği gibi IŞİD yüzünü Kürdistan’a çevirdiğinden beri olağanüstü bir hal yaşanıyor. Girdiği ülkeleri deyim yerindeyse yerle bir eden, hiçbir şeyi eskisi gibi olamayacağı ölçüde sarsan, sosyal ve siyasal atmosferi karanlık bir dehlize sürükleyen ve başta demografik yapı olmak üzere toplumsal tüm sistemi alt üst eden IŞİD için Kürdistan adeta ABD’nin Vietnamı oldu. Çölün dilini çok iyi bilen bu Arabi gücün kelimeleri, dağ dilliler karşısında işe yaramazken, Peşmerge ise dünyanın bozulan ezberlerini toparlamaya devam ediyor. Peki, düzenli bir ordu olmaktan uzak, silah ve teçhizat konusunda IŞİD’in çok gerisinde ve ova savaşına yabancı olan Peşmerge, dünyanın başına bela olan bu fırtınayı nasıl durduruyor, dahası kademe kademe nasıl ilerliyor? 

Savaşın seyri ve Irak ile ihtilaflı bölge sayılan Kerkük’teki gelişmeleri konuşmak üzere randevulaştığımız Kerkük Cephesi Komutanı Dr. Kemal Kerkuki ile buluşmak üzere yola çıktığımız Erbil, adeta bir Avrupa kentini andırıyordu. Etrafında kıyamet koparken bu kadar sakin ve her şeyin olanca doğallığıyla akıyor olmasının arkasında önemli bir güvence olsa gerek diye düşünmeden edemiyor insan… Birkaç kilometre kentten uzaklaştıktan sonra da bu güvencenin kaynağını görmek mümkündü. 

Baba evinde savaş koordinasyonu 

Kerkük’e doğru yola çıktıktan sonra uçsuz bucaksız ovadaki dinginlik ve yaşam canlılığı insanı tedirgin edici bir havaya sahipti. Petrol kuyuları etrafındaki alev bacalarıyla sanki kenar süsü yapılmış bir tablonun ortasındaydık Kerkük’e vardığımızda… Şehirde yaşam sakin, insanlar yanı başlarındaki savaşa ve patlamalara alışmışçasına bir doğal devinim sergiliyordu. Kerkük’ten Musul yönüne doğru yaklaşık 30 kilometre saptıktan sonra hem sıklaşan güvenlik hem de görünmeye başlayan karmaşık hendekler adeta dünya değiştiriyor olduğumuza işaret ediyordu. Yarım saatlik yolculuktan sonra bir köyün yakınındaki tepelikte bulunan ve ilk bakışta sade bir aile evi görüntüsündeki yerleşkeye varıyoruz. Etrafta kazılmış irili ufaklı hendekler, Peşmerge’nin konakladığı konteynerler, seyyar tuvalet ve banyolar. Kürdistan’ın en büyük cephelerinden birinin koordinasyon merkezindeydik. 

Bilindiği gibi Dr. Kerkuki eski Kürdistan Parlamentosu başkanı ve Kürdlerin yakinen tanıdığı bir siyasetçi. Savaş başlar başlamaz Barzani’nin verdiği talimata uyarak soluğu cephelerde alanlardan. Kerkuki eski bir Peşmerge. Yıllarca dağlarda Peşmergelik yaptıktan sonra siyasete atılan ve yeniden savaşa dönen etkili bir isim. Geldiğimiz yer her ne kadar savaş koordinasyon merkezi olsa da her şey bir aile evinin ihtiyaçları doğrultusunda dizayn edilmiş… Zira burası Kerkuki’nin ailesine ait bir ev, yakındaki köy de kendi köyü… Duvarlarda dev cephe haritaları, haritalar üzerinde IŞİD’in konumlandığı yerleri gösteren kırmızı yapışkan noktalar, Peşmerge’nin bulunduğu mavi noktalar… Haritalar ilk etapta insanın cesaretini kıran bir ayrıntıya sahip. Peşmerge’nin konumlandığı yerleri gösteren mavi noktalar minik adaları andırıyor. Her yanı IŞİD tarafından sarılmış adacıklar… Ancak kendisinden aldığımız bilgiler, yaptığı slayt sunumu ve sonrasında şahit olduklarımız, IŞİD’in rüyalarını bölenin ise işte tam da bu adacıklar olduğunu anlıyoruz. 7 kez yaralanmasına rağmen gerek deneyimlerini yeni Peşmergelerle paylaşmak gerekse de savunmada yardımcı olmak için yeniden Peşmerge elbisesini giyen Kerkuki’nin yanı başındaki Karnas da eski Peşmergelik yıllarından kalma. Eski silahını bir an yanından ayırmayan siyasetçi ve komutan, eski Peşmerge kıyafetlerinin ise ‘maalesef’ diyerek evde olduğunu, zira artık kendisine dar geldiğini söylüyor. 

Bir siyasetçinin hedefleyeceği tüm mevkilere ulaştıktan sonra yeniden en mütevazı noktaya, üstelik de savaş cephesine dönüşünün bütün ayrıntılarını mahcubiyet sağanağı altında hissettiğimiz bu karargâhtaki uzun söyleşi sonrasında cepheye doğru yola çıkıyoruz. Tabi çıkmadan önce Peşmerge yemeği yemenin adetten olduğunu söylüyor Kerkuki. Kuru fasulye ve pilavın yanında nanê sêlê… Hem cephelerde hem de karargâhta yemek, ekmek ve diğer tüm ihtiyaçlar Peşmerge’nin kendisi tarafından gideriliyor. Romantize edilecek bir durum yok ama, Beyaz Saray başta olmak üzere dünyanın önde gelen üst siyaset saraylarının restoranlarında dünyanın siyasetine yön veren kimselerle epeyi mesai yapmış birinin bunca mütevazı bir sofrada Peşmerge ile birlikte aynı tabakta yemek yiyor olmasının altında azımsanmayacak bir ruh olduğu aşikar… 

Ovanın her yanından akan hendekler 

Söyleşi sırasında Kerkuki, Peşmerge’nin nasıl bir yöntemle savaştığını ve karşıdaki gücün insanın algılarını gerçekten sarsan taktikleri konusunda da bilgiler veriyor slayt sunumu eşliğinde. Kısa bir süre önce IŞİD’in çok yakında bulunduğu bir noktayı ele geçirmişler. IŞİD noktayı hiçbir yöntemle alamayacağını anladıktan sonra Peşmerge’nin bulunduğu noktanın altından çıkacak şekilde bir tünel kazıyor. 150 metre geçildikten sonra saldırı başlatan Peşmerge, orayı da ele geçirdikten sonra tünel ile karşılaşıyor. “Biraz daha geç kalmış olsaydık IŞİD bu tünelden bizim bulunduğumuz noktanın altından çıkıp belki de Kürdistan’ın en büyük kaybına neden olabilecekti” diyor Kerkuki. Tünelin büyüklüğü, patlayıcılar ve daha birçok nokta insanı ürperten cinsten. 

Karargâhtan çıktıktan sonra Havice Kasabası yönünde ilerliyoruz. Belli aralıklarla sık sık Peşmerge noktalarıyla karşılaşıyoruz doğal olarak. Kürdistan bayrağı hemen her kilometre karede bir kez görülecek şekilde asılmış durumda. Köylerde neredeyse tüm evlerin damında aynı manzara… Daha önce Irak Ordusu’nun bulunduğu ancak şimdi Peşmerge’nin kontrol ettiği bölgedeyiz. Havice’ye doğru dümdüz ovada yola alırken kafamızdaki Kürdistan Coğrafyası ezberi bir kez daha bozuluyor. Dağ bildiğimiz ülke meğerse ne kadar büyük bir ovaymış… Göz görebildiğince düzlük ve o düzlüğün her yanından başka bir yana doğru uzayan uçsuz bucaksız mevziler. Tepeden bakma imkânı olsa, aşağısı rast gele karalanmış bir sayfa gibi. Kesişen, ayrılan birbirine paralel akan, kısacası her yerden her yere doğru sonsuz uzayan hendek ve mevziler. Kepçelerle derin yarıklar ve yüksek tümsekler. Toprak yeni bir ezgi fısıldıyor adeta. Zaxo’dan sonra hissetmeye başladığımız Kürdistani özgüven buralarda toprağın kendi sesinden dile geliyor adeta. Yol boyu savaş izleri, yıkılıp boşaltılmış köyler, patlamalarla harabeye dönmüş evler, derin çukurların sıralandığı yollar ve yer yer ovanın değişik yerlerinde yükselen dumanlar… 

Akıllara ziyan bir savaş stratejisi 

Yukarıda da değinildiği gibi Peşmerge’nin düzenli bir ordu kabiliyetine sahip olmayışı ve teknik olanaksızlıkları insanda savaş stratejisi konusunda da soru işaretleri uyandırıyor. Ancak tablonun tamamına çıplak gözle şahit olunca, Peşmerge’nin başarısının altında ayrıca muazzam bir savaş stratejisinin de yattığını anlamak zor değil. Uzayan bu hendekler ve mevziler de bu stratejinin bir parçası. Peşmerge bulunduğu ilk noktayı garantiye aldıktan sonra IŞİD’in geri çekildiği son noktaya yeni bir hendek ve tümsek inşa ederek biraz daha ilerlemiş. Böylece her birkaç kilometrede bir yeni bir tümsek ve sıralı mevziler eşilerek, kademeli şekilde ilerleme sağlanmış. Bu şeklide hem IŞİD’in bomba yüklü araçlarının girişi durduruluyor hem de olası geri çekilmede hazır mevziler oluşturulmuş oluyor. 

Bu arada en göze çarpan Peşmerge yığınakları da petrol kuyularının bulunduğu noktalara yapıldığını belirmek lazım. Daha önce Kürdlerin elinde olmayan çok sayıda petrol tesisi bölgesi ele geçirildikten sonra, bir daha kaybedilmeyecek derecede güvene alınmış durumda. Ovada yol aldıkça savaşın izleri de daha ağırlaşmaya ve ürkütmeye başlıyor. Yol boyu telefonda komutanlarıyla bilgi alış verişi yapıyor Kerkuki, bir yandan da hangi noktada nasıl bir manevra yapıldığını, hangi yerin neresi olduğunu aktarıyor bize. Mele Abdurrahman Köyü’ne vardığımızda ise TV ve sosyal medyada alışık olduğumuz vahşet görüntülerinin yaşandığı bir manzarayla karşılaşıyoruz. Burası IŞİD’in sosyal tesisiymiş. Kerkuki’nin deyimiyle ‘tatil beldesi’. Geri çekilirken köye girişi sağlayan köprüyü havaya uçuran IŞİD üyeleri burada uzun süre kontrolü elde tutmuş. Anlatılanlara göre köy IŞİD’e destek sağlayan bir köy. Şimdi Peşmerge dışında kimseyi bulmak mümkün değil. Her taraf yıkılmış, yakılmış ve her yanda şarapnel izleri, yangın ve yıkıntı izleri. Kaleyi andıran bir yapının önünde duruyoruz. Bu yapı köy ağasının eviymiş. Evini IŞİD’e karargâh olarak kullanması için tahsis etmiş ağa. Ancak Peşmerge burayı ele geçirdiğinde ağanın evi bu kez Peşmerge’nin karargâhı olmuş. Burası aynı zamanda Peşmerge’nin ulaştığı en ileri uç. Derin hendekler, yüksek tümsekler oluşturulmuş ve Peşmerge bir sonraki noktaya ulaşmak üzere hazırlık içinde. Yolda ilerlerken dümdüz ovanın ortasında Musul yönüne doğru ilerleyen sıralı tepelikler dikkat çekiyor. Brawin Tepeleri Peşmerge’nin ele geçirdiği en stratejik noktaları barındırıyor. 25-30 kilometre boyunca uzanan tepelerin tamamı kontrol edilmiş durumda. Havice’ye bakan bütün yamaçlarda Peşmerge konumlanmış durumda. 

Baba oğul aynı cephede 

Kerkuki’nin koordine ettiği birinci ve ikinci Akrep Operasyonları sırasında ilkin bu tepelerin ele geçirilmesi sağlanmış. 9 Martta yapılan bu ikinci büyük operasyonda IŞİD adeta şaşkına çevrilmiş ve tepe tamamen ele geçirilmiş. Bulunduğumuz köyün komutanı Hacı Muhammed Bêgır’ı tanıştırıyor Kerkuki, “O bizim kahramanımız” diyor. Bêgır, Mao’yu andırıyor. Onun komutasındaki birliğin başarıları tüm cephelerde konuşuluyormuş. Sıkça duyduğumuz baba-oğul durumuna burada da karşılaşıyoruz. Bêgır’ın komutasındaki genç Peşmergelerden biri de oğlu Zagros. Zagros’un son derece yetenekli bir sneiper olduğunu söylüyor etraftaki Peşmergeler. Şahit olduğumuz atmosfer, Peşmerge’nin her an tetikteki hali, emir komuta işleyişindeki bariz uyum ve ‘dağlı Peşmerge ruhu’ her yanıyla hissediliyor ve bu da soruların neredeyse tamamını cevaplar nitelikte… 

PAK Peşmergeleri 24 saat tetikte 

Bulunduğumuz ova köyünden yüzümüzü bu kez Brawin Tepelerine çeviriyoruz. Zar zor seçilen hareketlenmeye yaklaştığımızda Kürd’ün dağ dili ustalığını açık seçik görebilme olanağı buluyoruz. Tepe boyunca uzanan çeperler ve yükselen siperler. Burası Doğu Kürdistanlı Peşmergelerin kontrol ettiği bir nokta. Bilindiği gibi savaş başlar başlamaz PAK bütün gücünü Güney Kürdistan’a aktararak IŞİD karışışında verilen savaşa katılmıştı. Hiçbir koşul öne sürmeden, Peşmerge’nin emir komuta zincirine tabi olan PAK Peşmergelerinin disiplin ve canlılığı dikkat çekiyor. Termal kameralarla IŞİD kontrolündeki ilçe 24 saat gözleniyor. Ne olursa olsun doçka ve diğer ağır silahların başındaki PAK Peşmergeleri istiflerini bozmadan hazır kıta beklemeyi sürdürüyor. Konuşma tekliflerimizi bile görevleri icabı reddederek tetikte olmayı sürdürüyorlar. Aldığımız bilgilere göre şu an 17 bin PAK Peşmergesi IŞİD karşısında Kürdistan savunmasında yer alıyor ve tamamen Peşmerge Bakanlığı’nın belirlediği savaş stratejisine göre hareket ediyor. Onların bulunduğu tepe Kürdistan’da en ağır kayıpların yaşandığı noktalardan biri. Kerkuki onlardan bahsederken hem mahcup hem de müthiş bir saygı ile konuşuyor. 

Mevzilerde konuşma fırsatı bulduğumuz tüm sıradan Peşmergelerin yüz ifadelerinde sayısız anlam bulmak mümkün. Dağlarda edindikleri mütevazılık ve hüzün eşliğinde ovayı bir resim defterine çevirmiş Peşmergeler… Hepsinin ağzında tek bir cümle var o da Kürdistan’ın bağımsızlığına dair. IŞİD karşısında, bütün olanaksızlıklar ve dezavantajlara rağmen tüm cephelerde Peşmerge’nin elde ettiği üstünlüğün kriptosunun da bu olduğunu anlıyoruz. Kürdün yüzyıllarca biriken bağımsızlık özleminin ilk kez pratik sahada vücut buluyor olması araziye bile bambaşka bir ruhun sirayet etmesini sağlıyor. Savaş sahasında zihinlerin net olması en önemli şey olsa gerek. İşte Peşmerge cephelerinde bu netliktir ki dünyanın ezberlerini bozan, ülkeleri yerle bir eden bir gücün bataklığa saplanması. Herkesin, tüm Peşmergelerin bildikleri ve odaklandıkları ortak tek bir mana var, o da bağımsızlık. Bu gerçek de hem yığınla sorunun cevabı oluyor, hem de Erbil’in sakin ve güvende olduğu hissinin arkasındaki en önemli gerekçe. Dağ dilliler ovada hazır bir düşmanla savaşmıyor ayrıca, deyim yerindeyse ovaya taşıdıkları bu dilden konuşuyorlar çöl saldırganlarıyla ve önlerine önce onların aşması gereken dağlar koyuyorlar. Lakin aşmak pek de mümkün olmuyor. ‘Gelecek Uzun sürer’ diyordu Althusser, evet geleceğin çok ama çok uzun süreceği belli ama o gelecek yüzyıllarca biriken bir umudun ilmek ilmek örülmesiyle inşa ediliyor şimdi. O ilmekler birleşip, Kürde bağımsızlık hırkası, bağımsızlık düşünün vücut bulmuş hali olarak dünyaya deklere ediliyor.

Rawîn Stêrk / BasHaber Gazetesi

No comments