YENİ DÜNYA ŞÖVALYELERİ
Önce Musul ve Minbej’in zengin müchever dükkanlarını soydular. Sonra elde ettikleri gelirle garip garip adlarla taburlar kurdular. Bataklık çeteleri diye adlandırılabilecek haydutlara 'mücahit' dediler. 11 yaşındaki çocuklardan kılıçla kafa kesen yeni yetme barbarlar yaratıp adına 'Sahabe birlikleri' dedikleri hergelelerden 'İslam Devleti Ordusu' kurdular.
Yüzlerine doladıkları siyah peçelerle Allah’ın apaçık ayetlerinde başka bir gizem varmış gibi onları yaymak için bir çırpıda yüzlerce insanı ensesinden kurşunlayan infaz çetelerini 'Tebliğ mangaları' diye idealize ettiler. Rakka’daki eski kafeleri, maç izleme salonlarını işkence odalarına çeviren, meydanları kazıklara geçirilmiş kafalarla süsleyen tasavvur edilemez canavarlıkları 'ilahi hizmet' diye kodladılar. Deyre Zor'da diş geçiremedikleri aşiretlerin tüm erkeklerini kılıçtan geçirdiler. Onlara göre peygamber ve halifeleri de bu yolla islamlaştırmışlardı. Sosyal-kültürel-siyasal özgürlükleri 'Allah'a şirk koşmak' ile eşitlediler. Bunlara göre peygamber döneminde bu tip özgürlükler şeytancaydı ama 'kafirlerin icad ettiği' en ölumcül silahlara peygamberin asası muamelesi yaptılar.
Borges’in bile kurgulamakta zorlanacağı kötülüklerin binbir türlüsüne her saniye neredeyse tanık oluyoruz. Ancak bir kara komediye konu olabilecekleri yerde düşmanları tarafından öldürüldüklerinde 'gülen surat' figürüyle bugün birçok 'Müslüman' tarafından her türlü vahşetlerine sessiz kalınan bir güce dönüştüler. Bu, sözde ölüme gülerek giden barbarların fotoğrafları binlerce ahmağı 'cennet'e gönderecek zekayı da keşfetti. Hem gayri Müslim kadınları esir edip seks için satarlar hem de 'Tanrı'nın cennet bakireleri vaadini esas alarak öbür dünya için korkusuz birer yaratığa evriliyorlar. Çağımızın vebası 'islamcı çetecilik' uydurduğu menkıbelerle daha çok Kürd ve Kürdistan karşıtı çevrelerden taraftar buluyor. Cennetin anahtarlarını her ne kadar boyunlarında ve şapkalarında taşısalar da bu 'ölü gülen suratlar çetesi'nin asıl anahtarı Kürdistanlı savaşçıların namlusundan çıkan 7,62 çapındaki mermiler oluyor. Her fotoğraf karesinde sadece işaret parmağıyla ezeli ve ebedi, her şeyin sahibi dedikleri bir Allah’ın varlığını biz sıradan insanlara kanıtlamaya çalışan sincap gülüşlü Çeçen komutanlarıyla rüyalarımıza bile köpek simgesiyle teşrif ediyorlar. Bunların Ankara’daki başçakalına kadar bir sürü ara yüzle görünen biçimi var. Her geçen gün tasarladıkları 'Tanrı'dan biraz daha uzaklaşmayı uygarlaşma belledik neredeyse...
Barbarlık kozmogonisindeki seviyeleri 'bir elmanın rengini' tartıştıkları dindaşlarını bile kılıçtan geçirmek basamağıdır. Bu salgının halife bozuntusu Bağdadi'nin 1930’lu yıllardaki New Yorklu fuhuş tacirlerinin sarıklı-sakallı-secdeye duran türevlerini andıran davranışlarıyla ürkütücülükte ancak Türk faşistleriyle yarışırlar. Hasımlarının gözlerini oymak, kellelerini vurmak, evlerine ateş salmak, çocuklarını kaçırmak ve yağmalamak gibi türlü türlü suçları işlemeyi 'sevap' sayıyorlar. Lakin aylardır bu 'trajikomik çetelere' cehennemin yolunu gösteren birileri var. Onlar, Batılıların, Batı dünyasının, uygarlık ailesinin kalbiyle pek sıkı bağlar kurmuş durumda... Batı’nın siyasi ve askeri desteği bir yana; psikolojik desteğinin hem muhafazakar hem liberal hem de sosyalist değerlerini ruhsal olarak şekillendiren bir başka yönü var: Tarihsel anımsamacılık.
Parislisi Jan d’Arc’ı, Londralısı İspanyol krallığına meydan okuyan I. Elizabeht’i, en güçlü çağındaki Katolik Kilisesi'ne meydan okuyan Elizabeth’i buluyor Kürdistanlı savaşcılarda. Batılılardan Madridlisi Bianca’nin kurşuna dizilmeden önce çocuğuna yazdığı mektubun satırlarını okuyor adeta her gün gazetelerden, televizyonlardan Kobanê’yi görürken... İyi ile kötünün savaşında yoksul Gaskonyalı D'Artagnyan komik atıyla kibirli ve donanımlı silahşörlere meydan okurken kimse onun babasının vasiyetini başaracağına inanmıyordu. Bugün 'Kobanê Mucizesi' diye adlandırdıkları olayda toprak, onur ve özgür yaşam savaşı vasiyetini başarabilecek yürekte D'Artagnyanların cesaretiyle bu unutulmuş kurgu kahramanını 400 yıl sonra hatırlamanın estetiğine varıyor Avrupalı... Batılılar, uzun mücadele ve ağır bedellerden sonra kazandıkları konforlu dünyalarını oluşturan şartları hatırladılar. Batılı kadınlar, erkeklerle aynı ortamlarda sigara içme hakkının bile büyük bedellerle alındığını anımsadılar bir an. Erkekler geçmişin şaşalı şövalyelerinin esaslı görüntülerini izliyorlar adeta. Bir eli sıkı yumruk diğeri arkadaşının, sevgilisinin, komşusunun tabutunda zafer işareti yapan Kürdistanlı şövalyeleri... Keskin bir kılıçla düşmanlarının arasına dalıp iyiliğin zaferinin ödülünü almak isteyen şövalyenin cesareti, bombasıyla 'bataklık mücahitleri'nin tanklarını imha eden Arîn Mîrkan’da somutlaşıyor. Geçmişte ancak kurmaca metinlerde okudukları, tasavvur ettikleri kahramanlar, şimdi Til Koçer’de, Kobanê’de, Serêkaniyê'de veya Kerkûk’te gerilla ve Pêşmerge olarak gerçeğin en canlı en somut biçiminde ortaya çıkıyorlar. Sidney’den, Prag’dan, Budapeşte’den, Chicago’dan, Bilbao’dan ya da Paris’ten bu gerçeği görmek için yola düşen aktivistler, yazarlar, meraklı insanlar varken diğer yandan 'ölü gülen suratlar çetesi'nin her gün Kobanê'yi düşürmesini arzulayan 'kardeş Türk Müslüman başçakal' ile Ankara-İstanbul-İzmir tandanslı minik yazarcıkları, fantastik çete hikayeleri uyudurmaya devam ediyorlar.
Roketlerden önce Qandil’e top güllesi olarak düşmeyi isteyen, Rakkalı radikal gansgterlere bile razı Türk ulusalcıları gelecekte kötülüğün promosyonları, uydurdukları 'ilahi ve ırkçı' mefkurelerle 'Türk-Kürd İslam kardeşliği' diye yırtınan 'başçakal'ın manda derili arsızları da türbanlısı türbansızı, sakallısı sakalsızı ile DAİŞ’in eşantiyonları olarak biz Kürdlerin hafızalarında yer edineceklerdir. Her yuvarlak, açık alınlı bir RAİŞ’li denyosu görüntüsü bize Yıldıray Oğur’u, her bir DAİŞ’li emirin helali haramı Hilal Kaplan'ı, her bir tekbir işaret parmaklı DAİŞ’li karesi ise televizyonlarda Kürd siyasetçileri kibirlerliyle sorguya çekmek isteyen kadını erkeği sömürgeci züppelerini andırıyor.
Bu, iyilikle kötülüğün savaşı, iyilerin kesin zaferiyle sonuçlandığında uygar dünyanın sanatçısı, yazarı, aktivisti, yönetmeni ve senaristi yeni dünyanın Kürd şövalyeli hikayelerini, gerici dünyanın Türk versiyonları ise kaybettikleri bir savaş üzerinden yeniden mefkurelerini anımsayacaklardir. Zira bu sincap beyinliler, Kürşat diye bir tavuk hırsızından kahraman devşirdiler, türlü işkencelerle kardeşlerini bile katleden bir imparatorluğun tahtını 'Tanrı' ile bir tutup anlattılar. Masalsı tat kattılar, ders kitabı haline getirdiler. Soykırımlarına türlü çirkefçe gerekçeler uydurdular, şimdi soykırım mağduru uluslardan resmi danışmanlar tutuyorlar, böylece tarih bir kez daha yeryüzünün Ortadoğu'sunu mezarlık yerine çeviren Türkçü ve 'İslamcı' çetelerin mezarlıkta ölülerin altın dişlerini arayıp söken birkaç Ermeni’yi ve Kürd’ü nasıl başarılı bir şekilde ıslah ettiklerine de tanık olacaktır. Ama bu kez uygar dünya galebe çalacak. Bu yalancı, bu ölü surat aşıklarına...
Cengiz Solmaz
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net – www.lekolin.info
No comments