Breaking News

Aldar Xelîl: Türkiye Suriye’den çıkmadı ki şimdi girsin!

EKREM BEREKAT
QAMIŞLO – Demokratik Toplum Hareketi (TEV DEM) Koordinasyon üyesi Aldar Xelil, Kobani katliamıyla AKP’nin Suriye politikasının tümden bittiğini söyleyen Xelil, “şimdi Suriye’ye gireceğiz diyorlar. Erdoğan Suriye’den ne zaman çıktı ki yeniden girecek? Erdoğan Suriye devriminin başlangıcından bu yana Suriye’den hiç çıkmadı” dedi.
Demokratik Toplum Hareketi (TEV DEM) Koordinasyon üyesi Aldar Xelil, Türkiye’nin Rojava siyasetini,  Türk iktidarı ve basınının Rojava devrimini karalama çabalarını, DAIŞ çetelerinin Kobani’de sivil halka yönelik geliştirdiği kanlı katlimı ve en son MGK toplantısıyla gündeme gelen Rojava’ya müdahale girişimlerini ANHA’ya değerlendirdi.
* Türkiye’de yeni hükümet kurulmasına ilişkin tartışmaların olduğu bir dönemde cumhurbaşkanı ve hükümet gündemi değiştirerek çok büyük bir olumsuzluk ortaya çıkmış gibi Rojava’ya askeri müdahaleyi gündeme taşıdı. Bu ne anlama geliyor?
Soruna gelmeden, öncelikle Kobani katliamında yaşamını yitirenleri saygı ve minnetle anıyorum. Ailelere ve Kürdistan halkına başsağlığı, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. DAIŞ çetelerinin 25 haziran’da Kobani’de kadın, çocuk demeden sivil insanları vahşice katletmesi,insanlık tarihinde örneğine az rastlanır bir katliamdır. Ancak şunu belirteyim, özgürlük yolunda direnenler olduğu müddetçe bunun hesabı elbette sorulacaktır.
Bölgedeki halk deverimlerinin başlangıcından bu yana Türkiye bölgede bir hegemonya savaşını yürütmeye çalışıyor.
Türk devleti bu amaçla Suriye’ye, Mısır, Yemen ve Libya’ya müdahale etmekte, bölgedeki iktidar savaşının dozunu yükseltmektedir. Türkiye’nin bölgedeki çatışmalara müdahil olması, en bariz şekilde Suriye içindeki olaylara müdahalesinde ortaya çıktı. Bu durum bölgede sorunların büyümesine ve krizin derinleşmesine neden oldu. buna bağlı olarak Baas rejimine karşı savaşın seyri değişti. El-Nusra ve DAIŞ gibi çete yapılanmalarıyla savaşmaktan şimdi kimse Baas rejiminin nasıl yıkılacağından söz etmemekte, bununla birlikte Suriye’deki toplumsal kriz alabildiğine derinleşerek halkın artık “nasıl yaşayabiliriz?” sorunsunu sormaya başladığı bir aşamaya gelindi. Çünkü AKP Suriye devriminin başından beri buraya el atıp karıştırmış, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek Suriye krizinin derinleşerek büyümesine ve her geçen gün ağırlaşan kör şiddete yol açmıştır.
AKP Suriye içinde birçok askeri tabur kurmuş, bunları MİT aracılığıyla sevk ve idare etmiş, yönetmiştir. Aynı amaçla bazı sözde siyasi yapılanmalar da geliştirdi. Sonuçta AKP, Suriye devriminin her alanına elini sokmuştur. Bunun en temel nedeni de kürt halkının Rojava’da hak sahibi olmasını engellemek, özgürlük ve demokrasi yolunda kürtlerin yürüttüğü mücadeleyi bastırmaktı. Tüm mücadelesini ve enerjisini bu ynde harekete geçirdi.
Ancak Türk devletinin Suriye ve Rojava politikası dibe vurunca, Suriye devriminin gerçek temsilcisi olan Kürt halkının kazanımlarına karşı farklı yollara başvurdu ve yeni yöntemlerle kürt ve Rojava karşıtlığını sürdürdü. Türk devleti aslında hiçbir zaman Suriye’de demokratik bir sistemin kurulmasını, kürtlerin Suriye’de demokrasi devriminin öncülüğünü yapmasını kabullenememiş, hazmedememiştir.
AKP kürt halkına karşı düşmanlığını sürdürmektedir. Bu yüzden kendi sınırlarında demokratik bir sistemin kurulmasını kendisi için büyük bir tehlike olarak görmektedir. AKP Suriye içinde de bunun için kürt halkı ve özgürlüğüne karşı bir hamle yürütmektedir. Türkiye’nin yürüttüğü bu savaş, özünde devletçi-iktidarcı zihniyet ile temsilciliğini kürt halkının yaptığı demokrasi zihniyeti arasındaki savaştır.
El Nusra çetesinin Türkiye’ye bağlı olduğu ve türk devletinin tüm kurumlarının bu çete yapısına yardım ettiği herkese âyandır. Ancak Nusra cephesi Suriye’de zayıflayıp gerileyince Türkiye hükümeti, Suriye’nin altyapısını ve Demokratik Özerklik Sistemine dayalı demokratik özgürlük kürt hareketini tasfiye etmek için bu sefer DAIŞ çeteleriyle yakınlaşarak Kürtlere karşıtlık temelinde kendilerine her türlü yardımı yapmaktan geri durmadı.
DAIŞ çeteleri AKP hükümetinden çok faydalandı, sınır kapısından da çokjk büyük miktarda yardımları da direkt aldı.
DAIŞ çeteerine karşı mücadelede en etkili gücün YPG/YPJ olduğu herkes tarafından görülmeye başlayınca, desteğini Türkiye’den alan çeteler Rojava bölgelerine karşı en barbar saldırılarına başladı ve aralıksız sivil savunmasız insanları hedef aldı. Tüm bu barbar saldırıları da kırılınca, AKP kürt halkına karşı yeni yöntemleri devreye koydu. Böylece basın üzerinden siyasi ve toplumsal alanda kürt halkına karşı eni bir hamle başlattı.”
*DAIŞ çetelerinin dört taraftan Kobaniye saldırıp vahşi katliamlar geliştirirken Türkiye katliamlara sessiz kaldı. Hatta Türkiyenin çetelere yardım ettiği yönünde iddialar vardı. Bölge çetelerden temizlendikten sonra Türkiye PYD’yi hedef alan açıklamalar yapmaya başladı. Girê Sipî’nin özgürleştirilmesi, YPG’nin başarısı, Bakur’da Türkiye’de HDP’nin seçim başarısının Türk devletinin bu açıklamalarındaki payı nedir?
Eğer bir ratafı veya devleti eleştireceksek, öncelikle onun savaşın bir parçası olmaması gerekir. Türkiye ise savaşın bir parçasıdır, bu anlamda Türk devletini eleştiremeyiz. Bir hatırlatma olsun diye söylüyorum. Tarihi Kobanê direnişinde DAIŞ çeteleri sınır kapısından saldırmadan önce, Erdoğan televizyon ekranlarının başına geçerek Kobanê’nin birkaç gün içerisinde düşeceğini söyledi. O zaman Erdoğan’ın çetelerin saldırısından haberi vardı ve çetelerin Türkiye sınır kapısından Kobanê’ye saldıracağını çok iyi biliyordu.
Bugün AKP’nin sert açıklama yapmasının nedeni de çetelerin başaşağı gidişinden kaynaklıdır. DAIŞ çeteleri Suriye’de ya da Irak’ta nereyi işgal etmek istiyorlarsa işgal ediyorlardı. Ancak şimdiye kadar Rojava Kürdistanı’nda bir adım bile ileri gidemediler. DAIŞ çeteleri Rojava Kürdistanı’nda onları duruduracak bir gücün olduğunu fark ettiler.
Tarihi Kobanê direnişinde DAIŞ çetelerinin bozguna uğratılması, destekçileri tarafından üzeri örtülmeye çalışılarak YPG aleyhine gerçekler teryüz edilemye çalışıldı.
Girê Spî’yi özgürleştirme operasyonu öncesinde Türk devleti, kendisine bağlı bazı güçler ve kesimler aracılığıyla “YPG’nin bölgede etnik temizlik yaptığı” iddialarını yaymaya başladı. Suriye Muhalefeti Ulusal Koalisyonu gibi müttefikleri aracılığıyla bir sürü açıklama yaptı. Bu hamlelerini de daha YPG güçleri Girê Sipî’ye girmeden önce başlattılar. Amaçları, Kürt ve Arap halkı arasında kargaşa yaratmaktı.
Kobanê’de çetelerin bozguna uğratılmasıyla, çete yardakçıları hemen devreye girip basın kuruluşları üzerinden, diplomatik faaliyetlerle tüm imkanlarını seferber ederek DAIŞ’ın bozgununun üzeri örtülmeye çalışıldı. Gerçekleri çarpıtarak YPG’yi karalamak amacıyla birçok senaryo da üretildi.
İnsanlık değerlerinin savunulması, YPG/YPJ’nin en kutsal amaçlarından biridir. Savaş yönetim de buna göedir. YPG bölgedeki tüm oluşumların savunma gücü olmasından da öteye en üst düzeyde insanlık değerlerinin savunucusudur. DAIŞ çeteleri ise insanlık değerlerine karşı ahlaksız tüm uygulamaları bölge halkı üzerine uygulamaktadır.
Türk devleti şu anda çok zor bir durumdadır. Adeta iki ateş arasında kalmıştır. Çünkü DAIŞ çetelerini resmi olarak tanısa ve açık desteğini daha ileri taşısa, tüm dünya onun gerçek kara yüzünü görmüş olacak; bunun aksi durumda çetelere olan desteğini kesmesi de AKP’nin çıkarlarına uygun değil. İşte bu iki ateş Türkiye’yi kavuruyor.
Türk devleti işte bunun için kamuoyunun gündemini değiştirmek ve hem boşa çıkan, dibe vuran  siyasetini hem de çetelerinin bozguna uğratılmış olmasını gizlemeye çalışıyor. YPG güçlerine yönelik havuz medyasında başlatılan karalama kampanyası ve gerçekleri çarpıtılması da aynı amaca hizmet etmektedir. Çünkü gerçek şu ki; çeteler, YPG’nin efsanevi gücü karşısında yenilmiş, kırılmıştır. Girê Sipî’nin özgürleştirilmesiyle çetelerin ve onun destekçilerinin beli kırılmıştır.
Öte yandan Türk devletinin siyasi amaçlarını gerçekleştirmeye dönük projesi iflas etmiştir. En önemlisi de Türkiye ve DAIŞ çeteleri arasındaki sınır kapısı olan Girê Sipî YPG savaşçıları tarafından ele geçirilmiş olduğundan Tük devleti artık eskisi gibi çetelere yardımını sürdüremeyecektir. Girê Sipî Türkiye ve çetelerin sözde başkenti Rakka arasındaki en önemli noktaydı.
Girê Spî’nin özgürleştirilmesiyle AKP’nin aklı karıştı. öfkesini Kürt halkından çıkarmak için çete gruplarını eğitip “onları direniş sembolü Kobanê’ye hanigi yol ve yöntemle, nasıl sokarım” arayışına girdi. Sonuç olarak Kürt halkının özgür iradesini kırmak için en kirli bir katliamı sivil halka ve Kobanê çocuklarına uyguladı. İkinici amacı, Kobanê halkının inancını kırmak; üçüncü amacı ise, Kürt ve Arap halkları arasında karışıklığa yol açarak Türk devletinin planlarını uygulama fırsatı yaratmaktır.
* Girê Sipî’nin kurtarıldığı gün Ankara’da AKP ve ordu yetkilileri güvenlik zirvesini acilen topladı. Bu toplantıda Türkiye’nin bölgeye müdahale etmesini öngören ifadeler yer aldı. Daha sonra İran’ın Ankara Büyükelçisi Türkiye ve Suriye arasında işbirliği önerdi. Tüm bunların ardından Kobanê’de katliam gerçekleşti. Sizce tüm bunlar nasıl değerlendirilmeli?
Suriye geleceğine dönük İran ve Suriye’nin de farklı proje ve düşünceleri vardır. Dünya kamuoyunu Beşar El-Esed’in iktidarda kalmasına razı etmeye çalışmaktalar. Tabi ki El-Esed’in iktidarda kalması başta Rusay gibi birçok devletin de hesabına gelmektedir.
Ancak Türkiye’nin başka bir projesi var. Bu proje bir mütabakattır ve Suudi kraliyetinden birinin vefatı törenine katılmak üzere Suudi’ye giden Erdoğan tarafından Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan arasında imzalanmıştır. Bu anlaşma Türkiye’ye Suriye’nin içlerine daha fazla müdahale etme, mecbur kaldığında Suriye’ye girip bazı bölgeleri işgal etme imtiyazı tanıyor.
İşte bu arada katliam gerçekleşti. Kürt ve Arap halkları arasında kargaşa yaratmayı amaçlayan birçok girişim devreye girdi.
İlginç olan ise, 25 Haziran katliamında katledilenlerin çoğu kadın ve çocuk olmasına rağmen dünyada yankı uyandırmadı. Basın kuruluşları tüm insanlığa karşı yapılmış olmasına rağmen bu katliama dikkat çekmediler, odaklanmadılar. Bunun amacı ise Kürt halkına karşı yürürlükte olan bu kirli planların gizli kalmasını sağlamaktır. Çünkü bu plan, Türkiye’nin bölgedeki stratejik planıdır.
Türk devleti derken, AKP’yi kastediyorum. Çünkü Türkiye halkları ve özellikle Türk halkı AKP siyasetinin kurbanlarıdır. Türkiye’deki son seçimler de bunu göstermiştir. Türkiye halkları Erdoğan’a açık bir şekilde “Êdî Bes e” demiştir.
DAIŞ çeteleri Kobanê’ye geçip katliam gerçekleştirdikten sonra, Türk devletinin siyaseti boşa çıktı. Erdoğan Suriye’ye girme gibi yeni bir proje çıkarttı. Erdoğan Suriye’den ne zaman çıktı ki yeniden girecek? Erdoğan Suriye devriminin başlangıcından bu yana Suriye’den hiç çıkmadı.
*2 gün önce Türkiye’de Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı vardı. Toplantı öncesi Türk ordusu Kobanê sınırına tanklarını yerleştirdi. Bu sizce nasıl yorumlanmalıdır?
Türk devleti Kobanê katliamının dünyada yankılanmasından hukuk komiteleri ve insan hakları kurumlarının katliamı araştırmasından korktu. Çünkü AKP’nin gerçek yüzü ortaya çıkacaktı. Daha sonra birçok devlet, NATO, aydın, insani örgütler ve hukuk bilimcilerinin Türk devletinin bu katliamda parmağı vardır dedikten sonra, Türkiye ikinci planını devre soktu. İkinci planı da şöyle; DAIŞ çeteleri Kürt bölgelerini işgal girişimi sonuçsuz kalınca, Suriye’ye açık bir şekilde girmek.
AKP bu siyasetiyle Türkiye’deki durumu Suriye’deki karışık ortama çekmek istiyor. Yine diğer komşu ülkelerin zora sokuyor.
Erdoğan Türkiye’deki seçimlerde aldığı yenilgiyle karışıklık yaratmak istiyor. Bakurê Kürdistan’da Kürt halkının haklı davası var ve Kürt halkı seçimler sonucunda parlamentoya girdi. Türk halkı arasında da Erdoğan’a karşı çıkışlar oluyor. Erdoğan tek başına hükümeti oluşturamaz. Erdoğan’ın tüm kartları yandı. O yüzden de Rojava Kürdistan’ına girmek istiyor.
Halkımız bunu iyi bilmelidir Erdoğan Rojava Kürdistan’ına ve Suriye’ye girmek istiyor. Bunun anlamı Erdoğan’ın halkların yönetimini tanımamasıdır.
* Erdoğan ve Türk devletinin Rojava ve Suriye’ye girmesi durumunda Türkiye nereye doğru sürüklenir? Müdahalenin doğuracağı sonuçlardan Türkiye kendini kurtarabilecek mi?
Eğer Erdoğan Suriye ve Rojava’ya askeri müdahalede bulunursa Türkiye’yi yıkıma götürür ve Türkiye ile Suriye toplumları birbirine girer. Ayrıca başka ülklerin de Suriye’ye girmesine, böylece Suriye’deki krizin çözümünü on yıllarca gecikmesine yol açar. Bununla Erdoğan, tüm Türkiye ve Suriye halklarına çok büyük olumsuz etkide bulunmuş olur.
* Kimi zaman Suriye ve Rojava’ya gireceği yönünde mesajlar veren, Rojava’da bir kürt yönetiminin oluşmasına asla izin vermeyeceklerini üst perdeden dillendiren Türkiye ve Erdoğan ne yapmak istiyor?
Erdoğan Suriye siyasetinde çıkmaz yolun sonuna geldi. Önceleri Özgür Suriye Ordusu’nu destekliyordu ve şimdi ÖSO’nun sadece adı kaldı. Ardından birçok bölgede hakimiyet sağlayan Cebhet El-Nusra çetesine destek verdi. Daha sonra DAIŞ çetelerini destekleyip çok yardım etti. DAIŞ çeteleri de şimdi yenilgi üzerine yenilgi yaşıyor. DAIŞ çeteleri Til Hemîs, Til Berak, Şengal, Serêkaniyê, Til Temir, Çiyayê Kizwanan ve en son da Girê Spî ve Eyn Îsa’da (Bozanî) bozguna uğradı. Erdoğan DAIŞ çetelerinin bu ağır yenilgisini ve yaşadığı hezimeti gizlemek için Rojava ve Suriye’ye girmeyi zorunlu görüyor. Ancak gerçekte bu savaş devletçi-iktidarcı zihniyetle kürt halkının temsil ettiği demokratik zihniyet arasında yaşanmaktadır. Erdoğan demokratik sistemin ve özellikle de Rojava’daki Demokratik özerklik yönetim sisteminden, bunu kabullenmekten korkuyor.
Erdoğan hiçbir zaman bölge halklarının kendi öz yönetimini oluşturmasını istemez tabi. Çünkü bölgedeki tüm halklara hükmetme arzusu ve çabası içindedir.
* Dünya kamuoyunda, tamamen sivil savunmasız halkın hedef alınarak acımasızca katledildiği Kobani katliamını “DAIŞ çeteleri ile YPG savaşçıları arasındaki çatışmaların bir sonucu” gibi görme ve adlandıma eğilimi ağır bastı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu tüm kesimler için ciddi bir özeleştiri konusudur. Biz de bu katliamı yeterince duyuramamış ve yansıtamamış olmaktan dolayı özeleştiri yapıyoruz. Ama unutmayalım ki bu katliam tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşti. Üstelik Kobani katliamı bir savaş ve çatışma durumunda gelişmiş bir durum değildir. Çeteler doğrudan sivil halkı hedefleyerek kadın, çocuk, yaşlı silahsız insanları çok planlı ve sistematik bir şekilde katletti. Çocukların kafaları kesildi. Bu vahşeti geliştirenlerin insan oldukları düşünülemez bile. Hiçbir insanlık değerini tanımadıkları da ortadadır.
Eğer dünyada adalet varsa, katliamı konuşmadan, çağrı yapmadan önce, uluslararası insani örgüt ve kuruluşların bu katliamı soruşturması, katliamın aydınlatılması için sorumluluk üstlenmeleri gerekir. Tarihte bile böylesi bir katliam gerçekleşmemiştir. Hiroşima’da atom bombası kullanılarak, Halebçe’de kimyasal silahlarla katliam gerçekleştirildi… Ama Kobani katliamında çeteler ev ev dolaşıp insanları katlederek, büyük bir soğukkanlılıkla çocukların kafalarını kesti. Bu katliamın Hiroşima ve Halepçe’den hiçbir farkı yoktur!
* Tüm bu gelişmeler karşısında ENKS’nin tavrını nasıl görüyorsunuz?
Maalesef bazı kimseler katliam sırasında çıkıp muhalefet olduklarını, Suriye hakları için çalıştıkarını ileri sürmektedir. Utanmadan sıkılmadan açıklamalar yapıp “Katliam oldu. Ama…” diyebilmektedir. “Ama…” sözüyle katliamın niteliğini ve içeriğini alt-üst etmekte, katliamcıları aklamaya, gizlemeye çalışmakta ve hiç gecikmeden de kürt halkı ve tüm Rojava halklarının iradesini temsil eden Demokratik Özerklik Yönetimine saldırmaktadırlar.
Bunların içinde ENKS gibi kürt kesimlerinin olması ise daha büyük bir utançtır. Şimdi soruyorum bunlara; Sözde Suriye Muhalefeti Ulusal Koalisyonu’nun kürt halkının kutsal değerlerine saldırarak bu katliamın üstünü örtmeye, dünya kamuoyundan  gizlemeye çalıştığını görmüyor musunuz? hiç kendinizden sormuyor musunuz, neden halen bu koalisyonun birer üyesisiniz?
Ne yazık ki bazıları da çıkıp diyor ki ‘efendim, bu açıklamalardan haberimiz yok’ diyebiliyor. O zaman yine soruyorum. “Demokratik Özerklik Yönetiminin üyesi olmadığınız halde, bu yönetim bir karar aldığında, kanun çıkardığında hemen kendinizi sıkıntıya sokup ‘neden bu kanunu veya kararı bizim bilgimiz olmadan almışsınız?’ diye sorabiliyorsunuz da neden aynı şekilde üyesi olduğunuz koalisyona sormuyorsunuz, neden sizing bilginiz olmadan böyle bir açıklama yayınlıyor diye? Aksi taktirde bu durum, sizin de bu açıklamanın yayınlanmasından yana olduğunuz anlamına gelecektir.
Bu kişilere sözüm şudur: Artık cesur bir karar alarak halkınızın saflarında, onun yanında mücadele etme zamanınız gelmiştir. Eğer Rojava’da demokratik bir sistemin inşasına katılamıyorsanız hiç olmasa kürt halkının düşmanlarının yanında durmayın, buna son verin.
(aç)
ANHA

No comments