Breaking News

Hakikat ve Rudaw’ın yalan duvarı - Cahit Mervan

Cahit Mervan
Kaç gündür bu yazı bekliyor. Neden mi? Hani şu hep söylediğimiz ‘Kürtlerin birliğine zarar gelmesin’ hassasiyetimizden. Ancak öyle şeyler oluyor ki, insanın ‘yerin dibine batsın böylesine hamaset ile oluşturulmuş ve çoğu kez de boş bir laftan ibaret olan o ‘hassasiyet’ diyesi geliyor.
Duydunuz, okudunuz ve nihayetinde izlediniz. 4 yaşında ve YPG güçleri tarafından bir çölde bulunan, daha sonra Rojava Kürdistanı’nın Derik kentinde bir hastanede tedavi edilen çocuk, çocuğumuz yaşamını yitirdi. Tırnaklarıyla etimizden parçalar koparırcasına hepimiz acıtan bu olayın bütün ayrıntılarını Ronahi TV yayımladı. Êzîdi toplumunun temsilcilerinin katıldığı görkemli cenaze törenini aktardı.
Ancak Güney Kürdistan’dan yayın yapan Rudaw adlı televizyon 4 yaşındaki bir çocuğun bu lanetli dünyadan göç etmesini dahi çarpıtarak, ters yüz ederek ve Rojava düşmanlığı yaprak, hem de bir gün sonra aktardı. Görüntülü haber ‘kimsesiz bir Êzîdi çocuğu Suriye’de bir hastanede yaşamını yitirdi’ diye başlıyor. Çocuğun çölde ‘birileri’ tarafından bulunduğunu aktardıktan sonra çocuğu tedavi için İsveç’e götürmek isteyen ‘ekibe’ ise Rojava Kürdistanı yönetiminin izin vermediği iddia ediyor.
Rudaw düpedüz yalan atıyor. Birincisi 4 yaşındaki Êzîdi ‘birirleri’ tarafından değil, çocuk YPG savaşçıları tarafından bulunmuştu. Çocuk ‘Suriye’nin bir kentinde’ değil Batı Kürdistan’ın Derik şehrindeki bir hastanede tedavi görüyordu. Dahası çocuğun tedavisi için İsveç’e götürmek için herhangi bir ekip başvuruda bulunmamıştı.
Bu olayda gösteriyor ki, bu işte bir tuhaflık var. Bu kadar açıktan, binlerce insanın gözleri önünde cereyan eden bir olayın dahi saptırılması masumane bir aptallık veya cehalet değildir. Ağır kaçıyor, ama söylemek zorundayım bu yüzsüzlük bilinçli ve planlı bir saptırmanın, algı yaratma çabasının sonucudur.
İşte bu tuhaflığı konu ettiğim ve ‘hassasiyetlerden’ dolayı yayımlamakta tereddüt ettiğim yazımı sizlerle paylaşmaya karar verdim.
KÜRT DİRENİŞİ RAHATSIZLIK VERİYOR
Kürdistan Savunma Güçleri IŞİD adlı soysuzlar çetesine karşı başarı elde ettiği zaman birileri bundan hayli rahatsız oldu ve oluyor. Rahatsız olan güçler arasında ne yazık ki, adı ‘Rudaw’ olan bir televizyonda var. Çok kötü ve yeteneksiz bir algı operasyonu yapıyor. Türk medyasının özelde Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne, genelde ise bütün Kürtlere karşı yıllardır yürüttüğü psikolojik savaşın kötü bir tekrarını sergiliyor. Sadece bu kadar değil. Gazeteci Aziz Köylüoğlu’na göre milliyetçi-şoven Arap medyasıyla da Rojava, IŞİD ve benzeri konularda aynı ortak dili ve havuzu kullanıyor.
Adı geçen televizyonun kuruluş sürecini az çok bizde takip ettik. İlk başta ileri sürülen bazı iddiaları ‘abartılı’ bulduk. Hatta bu konuda Kürt medyasında ciddi ve elle tutulur belgeler yayımlandığı zamanda ‘köprüleri tümden atmayalım, eleştirelim, uyarılarımız yapalım’ dedik. Kendi payıma haklı çıkmayı çok isterdim. Ancak geçen zaman dilimi içinde Rudaw bu iddialara temkinli yaklaşanları değil, onun kirli bir proje olduğunu iddia edenleri haklı çıkardı.
Önce bir konuya açıklık getirelim. İlk uluslararası Kürdistan televizyonu MED TV’nin yayın hayatına başlamasından sonra ilk önce bir elin parmağı kadar, bugün ise sayıları onlarla ifade edilen Kürt televizyonlarının yayın hayatına başlamış olması çok değerlidir. Medya, sanat, siyaset hayatımıza tartışmasız renk katmışlardır. Bu çok renkliliğin ve çok sesliliğin korunması, geliştirilmesi ve derinleştirilmesi baha biçilmeyecek kadar öneme sahiptir. Kürdistan demokrasisi açısından büyük bir kazanımdır. Zaten bütün televizyonların, basın ve yayın organlarının tek sesli olması katlanamaz bir şey olurdu. Buna karşın arzu edilen şey televizyonlar başta olmak üzere medya yayın organları arasında yalan ve dolana dayanmayan, algı operasyonlarını hedeflemeyen, kirli ve özel savaş dilini içermeyen bir rekabetin olmasıdır.
Takdir edersiniz ki, çok seslilik, çok renklilik, farklı düşünce ve fikirde olmak hiç kimseye yalan söyleme, kasıtlı yalan haber yapma ve birileri için önceden hazırlanmış algı operasyonlarını devreye koyma hakkını vermez. Özelliklede Kürdistan, Kürt halkı ve bu topraklar üzerinde yaşayan kadim inanç ve etnik toplulukların geleceği söz konusu olunca algı operasyonları yapma, gerçeği halktan gizleme ve yalan haber yapma asla kabul edilemez.
İşte Rudaw bütün bu saydıklarımızı aşan bir ‘habercilik’ yapmakta. Sözde tarafsızlık adı altında Kürt ve Kürdistan kamuoyu açısından ‘şaşkınlıklara’ yol açan bir takım algı operasyonlarına başvurmakta.
İŞE ROJAVA DÜŞMANLIĞIYLA BAŞLADILAR
İlk yayın hayatına başladığı günden buyana adı geçen televizyonun Rojava Kürdistanı’na karşı tutumu başlı başına üzerinde durulması gereken ve araştırılması gereken bir ‘meseledir’. Daha ilk günden itibaren Batı Kürdistan’a ve devrimin kazınmalarına karşı kullandığı dil, ürettiği yalan ve maksatlı haberler bize çok tanıdık bir ‘medyayı’ çağrıştırmaktadır.
Rojava devrimini küçümsemek, yok saymak, onu Baas rejimin bir ‘oyunu’ olarak sunmak, PYD’yi Kürt düşmanı ilan etmek, PKK’nin bu parçada özgürlük değil ‘diktatörlük peşinde olduğunu’ ileri sürmek, Kürtlere arası her yakınlaşmaya karşı fitne-fesat yaymak, PYD, YPG ve en son halkın kendi geleceğini belirleme hakkı için attığı tarihi adımı, yani Kantonların ilanını yok saymak, diğer örgütleri Kanton hükümetlerine karşı kışkırtmak ve her şeyden önemlisi de IŞİD adlı çetenin Rojava Kürdistanı’na saldırılarını ‘YPG-Radikal İslamcı gruplar arasında bir çatışma’ olarak yansıtmak, bu televizyonun neredeyse ana çizgisini oluşturmakta.
Yayın hayatına başladığı günden bugüne tek tek haberleri incelediğimiz zaman Rudaw’ın Rojva Kürdistanı için çokta iyi niyetler beslemediğini rahatlıkla görüyoruz. Bu konuda sayısız örnekler sayabiliriz. Şu kadarını söylemek gerekirse eğer, Rudaw’ın Rojava’ya ilişkin yaptığı ‘yayıncılık’ Türkiye’de Kürt düşmanlığı konusunda en sinsi politikayı yürüten Gülen Networku’na bağlı ve AKP hükümetine yakın televizyon ve gazetelerin yayın çizgisiyle çok benzerlik gösteriyor. Bu ‘akrabalığın’ ne kadar derin olduğunu söylemek zor. PYD, YPG ‘düşmanlığı’ ve IŞİD’i ‘şirin gösterme’ tutumları elbette bize ve bu konuyla ilgilenen herkese toplamda bir fikir veriyor.
Rudaw’ın talihsiz ve Kürdistan kamuoyunun yararına olmayan yayın politikasının sadece Rojava Kürdistanı ile sınırlı olduğunu düşünmüş olmakta bir yanılgıya yol açtı. İlk başta sanki Rojava’da siyasi güçlerin ‘makul bir rekabetinin’ bir tarafı olarak kendisini hissettiren bu televizyonun, aslında daha büyük ‘numaralarının’ olduğu ortaya çıktı. Musul’un IŞİD çetelerine devredilmesi ve çetelerin Güney Kürdistan’ın Şengal, Maxmur ve bazı önemli stratejik bölgeleri işgal etme sürecinde bunu gördük. Şahit olduk.
‘TARAFSIZLIK’ ARKASINA GİZLENEN YÜZSÜZLÜK
Peşinen söylemekte yarar var. Kimseyi boş yere suçlama niyetimiz yok. Ancak bugün itibariyle gerçeklerin bilinmesi her zamankinden daha bir zorunluluk haline gelmiştir. Çünkü eğer gerçekler tüm çıplaklığıyla kamuoyu ile paylaşılmış olsaydı Şengal ve diğer yerlerde sonuç bu kadar acı verici olmayacaktı. Bıçak bu kadar kemiğimizi delip geçemeyecekti.
Katiller ordusu IŞİD’in yedi kat yerin dibinde yatan ölülerin dahi işittiği soysuzlukları ve vahşetleri orta yerde iken, Kürdistan halkına saldırıları devam ederken, Şengal’de Ezidi halkına karşı açıktan soykırım uygularken Rudaw’ın halen İŞID’i ‘silahlı güçler’ ‘İslami radikal örgüt’ gibi ‘nötr’ bir kavramla adlandırılması nasıl izah edilebilinir ki? YPG’ye neredeyse ‘terörist’ diyecek kadar tarafgir olan bir yayın organının, IŞİD gibi bir katiller ordusuna ‘çekdarên rêxistina îslamî’ diye tanımlamasının bir izahatı var mıdır acaba? Aslında bu dil bile başlı başına adı geçen televizyonun ve yayın grubunun ne numaralar çevirmek istediğini göstermesi açısından yeterli bir delildir.
Rudaw ve çevresine göre bu dil ‘tarafsız yayıncılığın’ bir göstergesidir. Kürlerin, Ezidilerin, Hıristiyanların, Şii Türkmen ve Arapların canına, malına ve her şeyden önemlisi de kadın ve çocuklarına el uzatan, her türlü savaş kuralını hiçe sayan, tarihin tanık olduğu en acımasız yöntemlerle suçsuz-günahsız insanları infaz eden bir çeteye ‘İslami silahlı örgüt’ demek çok masumane ve aptalca bir tarafsızlık olamaz. Bunu kimse yutmaz. Bu yayın grubunun internet sitelerinde katiller ordusu IŞİD için seçilen görsel malzeme de onları sempatik göstermeyi amaçlamaktadır.
Açık söylemek gerekirse ‘tarafsızlık’ adı altında yapılan bu yüzsüzlük sanıldığında daha derin bir ‘stratejik kardeşliğe’ tekabül ediyor. Veya bu yönde güçlü bir mesaj içeriyor. 3 Ağustos sonrası bunun net olarak öğrenmiş olduk.
HAKİKATİ YALAN DUVARINA HAPSETMEK
Soysuzlar çetesi IŞİD Şengal’ı tarumar ederken, halkı soykırımdan geçirirken Rudaw tamda İkinci Dünya savaşı yıllarında bir dönem İngiltere başbakanı olan Winston Churchill’in dediğini yapmaya çalıştı. Churchill ‘savaş zamanı, hakikat o kadar kıymetlidir ki, yalanlardan bir duvarla korunur’ diyordu. İşte Rudaw , IŞİD’in saldırıları artık bir soykırıma dönüştüğü saatlerde ve onu izleyen günlerde ‘hakikati yalan bir duvarla korumaya’ çalıştı. Koruması ve savunulması gereken yüz binlerce Êzîdi Kürt, Hıristiyan, Şii Türkmen ve Arap varken, o yalanı tercih etti.
Halbuki kamuoyu yararına olan bir televizyonun yapması gereken şey açıktır. Bu türden büyük felaketlerde, gerçeği olduğu gibi aktarmak, yetkilileri halkın can ve mal güvenliğini sağlamaları için uyarıcı yayınlar yapmaktır. Ancak bunun tam tersi ‘numaralar’ döndü. İşte can alıcı birkaç örnek:
RUDAW SOYKIRIMI GİZLEMEYE ÇALIŞTI
Şengal’in işgale edilmesini ve yaşanan soykırım çok kısa bir zaman diliminde ayyuka çıkmasına rağmen, Rudaw soykırımın boyutlarını Kürdistan ve dünya kamuoyunda gizleme gayreti içine girdi. Saatlerce ‘Şenagl Peşmerge kontrolünde’ diye yayın yaptı. Soykırımın yaşandığı saatlerde ‘Li Şengalê di navbera Pêşmerge û DAIŞê de şer’ başlıklı birkaç cümlelik haberde Peşmerge ile IŞİD ararsında çatışmaların olduğunu söyledi. Saatler sonra IŞİD’in Êzîdi halkına karşı giriştiği soykırımı ilk önce iddia olarak aktardı. Ancak STERK TV, RONAHİ, MEDNUÇE, ÇIRA TV gibi televizyonların, ANF, DİHA ve ANHA gibi ajansların soykırımın boyutlarını o kısıtlı imkanlara rağmen kamuoyunun gündemine taşıması sonucu, Rudaw zor bin bela Şengal’de bir ‘felaketin’ olduğunu aktarmaya başladı. Peşmerge güçlerinin geri çekilmesinin yarattığı hayal kırıklığını ve felaketi perdelemek içinde ‘Peşmerge Şengal’ı kuşattı’ türünden peş peşe birkaç masa başı haberi servis etti. Soykırım anında Şengal’de bulunan gazeteci Hayri Kızıler’in meslaktaşı Abdurrahman Gök’e anlattıkları sadece Rudaw’ı yalanlamıyor, aynı zamanda onun işlenen insanlık suçunu gizlemek için başvurduğu numaraları gözler önüne seriyordu. Gazeteci Kızıler  bu durumu ‘Bunlar kadar kepaze bir yayıncılık yapan televizyonculuğu ilk defa görüyoruz. Dünya da görmemiştir’’ diyerek özetliyordu.
PEŞMERGE’NİN ELİNDEKİ SİLAHLAR IŞİD’KİNDEN AZ DEĞİL
Kürdistan’ın her yanından IŞİD adlı soysuzlar çetesine karşı direniş sesleri ve kararlığı yükselirken Rudaw bu kez ‘Peşmerge müdahale için ağır silahlar bekliyor’ türünden haberlerle dikkatleri başka bir noktaya çekmeye çalıştı. Halka direniş ve moral yerine ‘ABD’yi kurtarıcı’ olarak sundu. Vatan gazetesinden Ruşen Çakır’a konuşan KCK Yürütme Konseyi eş başkanı Cemil Bayık tamda bu noktaya dikkat çekerek şunları söylüyor: ‘IŞİD’in elinde olduğu kadar Güney’in de elinde silahlar var. Hem de aynı düzeyde silahlar var.’ Bu nedenle Rudaw ve yayın grubunun ‘Peşmergelerin ellerinde yeterince silah olmadığı için savaşamadıkları ve geri çekildikleri’ yönündeki iddia ve haberler gerçeği perdelemek ve dolayısıyla IŞİD’in işini kolaylaştırmak için ortaya atılan büyük bir yalandı.
YPG MÜDAHALESİNE YAYIN AMBARGOSU
Daha ilk saatten itibaren YPG güçlerinin Şengal halkının feryadına karşılık vermesi, o kıt kanat olanaklarla amansız bir direniş sergileyerek halkı korumaya çalışmasını adı geçen televizyon ‘münferit bir olay’ olarak aktardı. YPG’nin çeteler karşısındaki başarısını mümkün olduğunca kamuoyundan gizlemeye çalıştı. Örneğin Rabia’da çetelere karşı YPG savaşçıların gösterdiği başarıyı, Peşmerge gücüne mal etmeye kalktı. İnsanları kurtarmak için YPG güçlerinin açtığı koridoru inkâr etmeye dahi kalktı. Canlı yayınlarda kısmen de olsa gerçeği aktarmaya çalışan YPG, HPG savaşçılarından bahseden muhabirlerine anında sansür uyguladı. Yayın dışına attı.
Halkta büyük bir sevinç ve morale neden olan HPG güçlerinin ilk önce Şengal’e ve daha sonra Maxmur alanına intikalini rutin bir haber olarak aktardı. Halbuki edindiğimiz bilgilere göre HPG güçleri özelliklede Maxmur’a alanına bizzat Mesut Barzani tarafından davet edildi.
ABD UÇAKLARININ MAXMUR ÇEVRESİNİ BOMBALADIĞI YALANDI
Maxmur ve çevresinin gerilla, Peşmerge ve milislerden oluşan Kürdistan Savunma Güçleri’nin müdahalesi sonucu çetelerden temizlenmesi ve kurtarılması da Rudaw’ı rahatsız etti. Bu nedenle Maxmur kampı çetelerden temizlendiği an ‘ABD uçakları kampın çevresinde ki IŞİD mevzilerini bombaladı’ türünden yalan bir haberi servis etti. Aklınca gerilla-Peşmerge birlikteliği sonucu kazanılan bu zaferi gölgeleyerek, ABD’nin hesabına yazmaya çalıştı. Halbuki Maxmur kurtarıldığı zaman hiçbir ABD uçağı kampın çevresindeki mevzilere tek bir bomba dahi bırakmamıştı. Alanda görev yapan gazeteci Ali Dağlı Maxmur’dan telefonla bağlandığı bir TV kanalına ‘gün boyu bu iddianın peşinde koştuk. Herkese sorduk, soruşturduk. Bu iddiayı doğrulayacak tek bir görgü tanığına ve emareye rastlamadık’ diyecekti. Rudaw’ın tüm çabası gerillanın IŞİD karşısındaki zaferini gölgelemekti. Bu nedenle Pentegon’un yaptığı açıklamaya dahi takla attırılmıştı.
RUDAW BARZANİ’Yİ BY-PASS ETTİ
Rudaw ve bağlı bulunduğu medya grubu Federal Kürdistan Bölge başkanı Mesut Barzani’nin Maxmur Kampı’nda HPG gerillalarıyla buluşması ve bağdaş kurmasını ıskalaması herkeste şaşkınlığa yol açtı. Halbuki, bu ziyaret hem Kürtler arası ilişki açısında son derece önemliydi. Hem de saldırı altında olan bir halkın ortak direnme ve savunma savaşı için güçlü bir mesaj içeriyordu. Rudaw Barzani’yı bir anlamda boşluğa itmek, daha açık bir değimle onu By-pass etmek için ziyaretin hemen ardından ‘PKK gerillaları IŞİD’e yönelik operasyona engel oldu’ başlıklı, baştan sona yalan ve hilelerle dolu bir haberi servise koydu. YPG Genel Medya Sözcüsü Polat Can ise gazeteci Mutlu Çiviroğlu’na verdiği özel söyleşide Rudaw’in bu her tarafı kir ve psikolojik savaş kokan haberine karşın ‘Nankörce bir provokasyonla karşı karşıya kaldık’ diyecek ve iddiaları haklı olarak tümden ret edecekti. Çünkü gerçekler Rudaw’ın ortaya attığı yalanı paramparça edecek ve anında eritecek kadar güçlüydü. Rudaw bu yalanı attığı zaman dünyanın önde gelen ajansları, televizyon ve gazeteleri Şengal dağında YPG savaşçıları ile ABD’li yetkililerin görüşmesine ait görüntü ve fotoğrafları servis ediyorlardı.
BİR AMAÇTA BARZANİ’Yİ DEVİRMEK MİYDİ?
Rudaw’ın Barzani’yi görmezden gelmesi, hatta onu zora sokacak, mahcup edecek yalan-dolan haberlere başvurması insanın aklına başka türlü ‘organize numaraları’ getirmiyor değil. Bilindiği gibi Irak’ta IŞİD’in saldırıları Nuri El-Maliki’yi koltuğundan etti. Onu saf dışı bıraktı. Şii-Sünni ve Kürtlerden oluşan yeni bir yönetimin kapsını araladı. Acaba bu saldırılarının amaçlarından biriside Hewler’de ‘bağımsızlık’ için daha açık tavır koyan Mesut Barzani’nin iktidardan uzaklaştırılması mıydı? Acaba Barzani bu nedenle mi hem dış saldırıyı durdurmak ve çözülmeyi engellemek, hem de ‘içte’ onu yemeye çalışanlara karşı güçlü bir mesaj vermek için gerillayı ‘davet’ etti? Çünkü bu medya grubunun Kürdistan’da dipte süren iktidar savaşından aldığı tutum, seçtiği taraf ve ‘sahibi’ akıllara bu soruları ciddi ciddi getiriyor. Kaldı ki Mesut Barzani ile yeğen Neçirvan Barzani arasında rekabetin bıçak sırtı gibi keskin olduğu iddia olarak hep söylenildi. Bu nedenle sorular halen bütün yönleriyle cevaplanmamış değil.
İZAHATI OLMAYAN YÜZSÜZLÜK
Yukarıda anlattıklarımızın bir izahatı olabilir elbette. Bizim işi abarttığımız, boş yere kuruntu içinde olduğumuz da söylenebilinir. Ancak ‘derindeki mutabakatı’ ispatlayan iki sembolik girişim daha oldu: Rudaw muhabirin tasfiyeleri sonucu ilk önce bir Peşmerge yere düşen bir çete bayrağını ‘sahibine’ teslim etti. Daha sonra bu muhabir rahatça IŞİD mevzilerine yanaştı, onları selamladı, sözüm ona söyleşi yapmaya çalıştı. Daha bunun şoku atlatılmamışken bir başak muhabiri ise bütün kamuoyunun gözlerinin içine bakarak ‘IŞİD saflarında Êzîdiler de var’ türünden bir yalan söyledi. Bunlar ise izahatı asla mümkün olmayan yüzsüzlük olarak medya tarihe geçti.
SON BİR NOT
Bu yazıyı tekrar gözden geçirirken üzerinden 24 saat geçmiş olmasına rağmen Rudaw, halen YPG güçlerince Irak-Suriye-Kürdistan üçgeninde bulunan, askeri ve stratejik açıdan son derece önemli olan Cezaa’nın IŞİD çetelerinden temizlemesini haber olarak vermemişti. Belki de Rudaw için Kürt direnişinin soysuzlar çetesine karşı elde ettiği başarıların haber değeri yoktur, ne dersiniz?

No comments