Breaking News

IŞİD NASIL PALAZLANDI ? Lekolin

IŞİD’in palazlanıp bölgede en büyük tehlike haline gelmesi başta Türk dış siyaseti olmak üzere bölgesel statükocu güçlerin ucuz, akıl karı olmayan siyasetleri sonucu oldu. 

Devletlerin en önemli özelliklerinden biri de, bir olayda etkinlik sağlamayı amaçlarken etik ve ilkelerden yoksun yaklaşımlarla direkt-resmi güçlerini değil de farklı güçleri besleyip yaratarak onları bir piyon gibi kullanıp, onlar üzerinden politikalarla kendilerine rol alanları yaratmaya çalışmalarıdır.
İşte IŞİD de bu çirkin, ahlaktan yoksun amaçlar için her türlü aracı kullanmayı meşru sayan ucuz, bir o kadar da korkakça politikaların sonucu olarak ortaya çıkmış oldu. Başka bir ifadeyle, hegemonik güçler başta olmak üzere statükocu güçlerin farklı ideolojik, politik ve ekonomik çıkarları doğrultusunda kendilerine alan yaratmak üzere bir birleriyle giriştikleri çatışmanın sonucu olarak palazlanıp büyümüş oldu.
Bu tür çatışmalarda devletler genelde kültürel, etnik ve dini farklılıkları hassaslaştırıp çatıştırarak bunun üzerinden politika üretirler. Oluşturulan kaos ortamında açığa çıkardıkları paramiliter güçleri bir piyon gibi kullanarak politik dengeleri kendi çıkarları doğrultusunda inşa etmeye başlarlar. IŞİD bu politikaların sonucu olarak bir çok devlet tarafından beslendi. Türk dış politikasının bu sonuçta payı büyüktür.
 İlk başta Türkiye, Esad’ı ikna ederek devre dışı bırakıp Suriye’yi kendi arka bahçesi durumuna getirmek istedi. Sonuç alamayınca bu sefer tüm gayretiyle politikasını Esad rejiminin devrilmesine kilitlemiş oldu. İran başta olmak üzere diğer güçlerin de desteğini arkasına alan Esad rejimi direnince Türkiye dış politikasını Suriye’de üstün çıkarmak için bu sefer inanılmaz kirli ilişkiler içerisine girip Türkiye-El kaide merkezli her türlü radikal İslamcı çete gruplarının özgürce cirit attıkları bir ülke haline geldi. Esad’ın en kısa sürede düşmesi için ne gerekiyorsa Türk dış politikası akla gelebilecek her yolu denemekten geri durmadı. Buna rağmen başarılı olamayınca çetelerin yönü Rojava’ya verildi. Rojava düşürülseydi arkasından Suriye rejimi ve domino taşı gibi bu gün Irak’ta olanlar daha o zaman gerçekleştirilmesi planlanmıştı. Böylece Türkiye ağırlıklı olarak Sünni kesimden oluşturma bu blok üzerinden bölgede kendi etkinliğini sağlamayı amaçlamıştı. Ancak yanlış hesap çarşıya uymadı. Suriye rejimi, Türkiye’nin hayal ettiği gibi belirlediği takvime uygun olarak düşmedi, Rojava demokratik halk devrimi çetelere karşı tarihi direnme örnekleri sergileyerek çeteleri buradan püskürtmüş oldu. 
Bütün bunların sonucunda şöyle bir durum ortaya çıktı: Devletlerin kullandıkları çeteler de onları kullanan devletleri kullanmaya başladı. Kullanılan da kullanmaya başlayınca işler daha da içinden çıkılmaz bir hale geldi. IŞİD artık bölgede kullanıldığı kadar kendisi de bu devletler üzerinden güç sağlayarak bölgede kalıcı bir güç haline gelip kendi stratejisini uygulamaya koyduğunu biliyoruz.
IŞİD; Suriye rejimi ve Rojava’ya saldırılarda sonuç almayıp daralma yaşayınca kendisine farklı alanlar açma stratejisini bu yeni alanlar üzerinden uygulamaya başlamış oldu. Irak’taki kaos, Maliki’nin kötü yönetimi Sünni-Şia çelişkisinin gittikçe derinleşmesi, Türkiye-İran devletlerinin bu alandaki çelişkileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanıp etkinlik alanlarına dönüştürme çabaları; Irak ve özelde de Musul’da IŞİD’in örgütlenme zemini bulmasına ciddi düzeyde kaynaklık etmiş oldular. Maliki yönetimine karşı sorunlu Sünni aşiretler ve eski baasçılar IŞİD’e destek verince de doğal olarak IŞİD kendisini besleyecek tabanla buluşturulmuş oldu. Bu açıdan IŞİD’in Musul’u işgali ve arkasından yaşanan gelişmeler beklenmedik sürpriz diye nitelendirilebilecek bir durum değildir.
Bu biçimde yeterince kendini hazırlamış IŞİD; önce Musul’a el koydu, diğer farklı Sünni kesimin yerleştiği merkezlere de kolayca yerleşince, elde ettiği bu potansiyeli ilan ettiği halifeliğin havasıyla daha büyük eyleme dönüştürmesi beklenen bir durumdu. IŞİD; Musul’a yerleşir yerleşmez, Kürtler ile bir sorununun olmadığını, dolayısıyla Kürdistan’a karışmayacağını açıklamış oldu. Bu açıklamayla Kürtleri tarafsız kılarak alana yerleşmesini kolaylaştırmayı amaçladı. Irak’ın mevcut çelişkiler içerisinde IŞİD’e karşı durması oldukça zordu. Kendisini rahatsız edebilecek tek güç peşmerge gücü olarak görünüyordu. IŞİD, KDP ile geliştirdiği ilişkiler üzerinden kendisine karışılmaması halinde Güney Kürdistan ile bir sorununun olmadığını, daha çok Maliki iktidarını hedeflediklerinin algısını yarattı. KDP de Maliki ile olan çelişkisini hesaba katarak bundan yararlanmayı ve ortaya çıkan pozisyonu doğal olarak benimseme yoluna gitti. 
Buradaki kritik nokta, Maliki hükümeti, IŞİD, KDP ve diğer bölge güçlerinin hesap içinde hesaplar yaparak stratejilerini bunun üzerinden oluşturmaya çalışmalarıydı. Örneğin; İran, yaşanan gelişmelerin bir biçimiyle ABD ile olan sorunlarını yumuşatabileceğini, bununla birlikte ABD’yi yeniden oyun sahasına çekerek IŞİD’e birinci hedef konumuna geleceği, kendisinin de hedef olmaktan çıkabileceği hesapları üzerinden kozlarını yaratmaya çalıştı. ABD dahil diğer güçlerin de farklı hesaplar içine girdiği kesindir. Ancak sonuçta IŞİD’in stratejisi dışındaki tüm hesaplar yanlış çıktı diyebiliriz. Bu mücadeleden şu ana kadar kazanan IŞİD oldu. Elde ettiği sonuç ile IŞİD, eskiden engellemelerle karşılaştığı politikalarını yeni koşullarda yeniden devreye koymaya çalışmaktadır.
Bu stratejiye göre; IŞİD, Şengal, Telafer ve çevre merkezleri kontrollerine geçirip yerleşik durumunu daha da sağlamlaştırarak ilk etapta Rojava ile kalan hesabını tamamlamak isteyecektir. ikinci olarak da Maxmur başta olmak üzere Xaneqin’den Kerkük’e kadar uzanan bir hat üzerinde genel bir hakimiyet sağlayarak kontrolü sağladıktan sonra Bağdat başta olmak üzere Hewler ve Süleymaniye’yi hedefine alacaktır. IŞİD, Rojava’da sonuç aldıkça Suriye rejimi ile yeniden ve daha yoğun çatışmalara gireceği kesindir. Suriye ile çatışmasını yeniden yoğunlaştırması elde ettiği yeni alanlar üzerinden İran’a karşı da yeni bir çatışma durumuna girebilecektir. Dolayısıyla IŞİD’in mevcut durumda tüm bölge için oldukça tehlikeli bir pozisyon aldığı kesindir. Mevcut durumda bu tehlikenin etkisi altında olmayan hiçbir güç yoktur. IŞİD bölgede kaldığı sürece tüm Ortadoğu tehlike altında olacaktır.    
Dikkate değer bir nokta IŞİD’in eylemsele taktiğidir. Elde ettiği potansiyel güç ile aynı anda birden fazla alana dönük eylem yapma kapasitesi artmıştır. Önümüzdeki süreçte farklı bölgelerde saldırı içinde görünüp daha sürpriz ve beklenmedik merkezlere dönük kapsamlı saldırı girişimlerinde bulunabilir.
IŞİD’in saldırı yapılacağının duyulmasıyla kitlelerde gelişen panik durumu ve bunun sonucu olarak büyük göçlerin yaşanması IŞİD için hem büyük avantaj sağladığı kadar bölgede çok daha büyük trajik sonuçların yaşanmasını da ihtimal dahiline sokmuştur.
Bölgenin genelinde yaşanan kaos durumu, bunun sonucu olarak ortaya çıkan boşluğun demokratik güçlerce de doldurulmaması IŞİD’in bölge genelinde daha ciddi örgütlenme ve savaşçı elde etme zeminini yaratmış olmaktadır. Askeri eylem halinde olmadığı durumlarda bile daha fazla tehlike olabilecek potansiyeli elde ettiğine de dikkat çekmek gerekir.
Musul’daki Türk diplomatlarının rehin alınması olayının halen de çözülmemiş olması IŞİD çeteleri ile Türk yetkilileri arasında pazarlıkların halen de sürdüğüne işarettir. Bu durumda IŞİD’in Türk yetkililerinin önüne ciddi şartlar koyduğu anlaşılmaktadır.  Türkiye’nin daha fazla bu durumu sürdürmesi mümkün değildir. Şayet rehineler serbest bırakılırsa bu sonuç IŞİD ile TC devleti arasında yeni bir mutabakat sağlandığı anlamı çıkacaktır. Her iki anlamda da ortaya çıkacak sonuç bölge düzeyinde bir etki yaratacaktır. 
Sonuç olarak;  Önder APO, son görüşme notlarında, Kürtlerin Süleymaniye’den Şengal’e uzanan hattı kendi kontrollerine almaları gerektiğini, bu hattın ortak Kürt güçlerince tutulmasının öneminden bahsetmektedir. Önder APO’nun bu yönlü uyarılarını uzun zamandır yaptığını biliyoruz. Bugün Şengal’de gerçekleşen insanlık trajedisi bu uyarıların dikkate alınmaması sonucu ortaya çıkmıştır. Bundan sonra da gereğinin yerine getirilmemesi Kürtleri çok daha ciddi sorun ve tehlikelerle yüzyüze getireceğini görmek lazım. Dolaylısıyla Kürtlerin savunma güçlerini ortaklaştırmaları kadar birlik içinde hareket etmeleri kaçınılmaz hale gelmiştir. Aynı şekilde Maxmur, Xaneqin, Kerkük ve çevresindeki halkımızın da kendi kedini koruyabilecek bir düzeyde eğitilip örgütlendirilmesi bu çerçevede silahlandırılması da gerekli olmuştur. Şayet Kürtler kendi aralarında birlik oluşturup ortak hareket edebilseler, arkasından bölgedeki diğer etnik, dini ve farklı kültürel yapılar başta olmak üzere diğer güçlerle ittifaklar geliştirip IŞİD’e karşı daha güçlü mücadele koşulları yaratabilirler.
Unutmamak gerekir ki, IŞİD bölgede oldukça Kürtlerin kazanımları da tehlike altında olacaktır. En doğrusu genel bir toparlanma sağlanıp IŞİD’in Musul üzeri hedeflenmesidir. Aksi halde IŞİD saldırıları kırılsa da yeni saldırı potansiyeline her zaman sahip olabilecektir.   
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org - www.navendalekolin.com - www.lekolin.net – www.lekolin.info

No comments