Sterk Tv’de yayınlanan IŞİD’lilerin itirafları-VİDEO
Stêrk Tv’de ekrana gelen bu belgeselde İŞID elamanlarının anlattıkları sadece uzun dönemden beri dile getirilen iddiaları doğrulamakla kalmıyor, Türk devletinin ikiyüzlü politikasını da bir kez daha deşifre etmiş oluyor. Doğum yerlerini, doğum tarihlerini, anne-baba isimleri gibi bütün kimlik bilgilerini teker teker açıklayan çetelerin itiraflarında İŞID’in perde arkasına ilişkin şöyle bir profil ortaya çıkıyor:
- Daha önce tespit edilen kişiler bayıltarak kaçırılıyor. İŞID’e katılmayı kabul etmeyenlere tecavüz, dayak, vücutta sigara söndürme gibi işkence yöntemleri uygulanıyor.
- Bütün çete üyelerinin bir üye kaydı, bir de adına nikâh dedikleri tecavüz sonrası verilen bir nikah numarası var.
- Kaçırılan insanlara tecavüz ediyorlar ve tecavüz anını videoya kaydediyorlar. Daha sonra da IŞİD’le çalışması için bu video kayıtlarıyla bu kişilere şantaj yapılıyor.
- Çete örgütüne kabul edilmesi için adına nikah dedikleri tecavüzü adeta ayin şeklinde yapmaları dikkat çekiyor. Tecavüz ve işkenceden sonra hiçbir şey olmamış gibi çete başları mağdurların gözü önünde namaz kılıyor.
- Bu elamanlarla çalışan üst düzeydeki sorumlular yüzlerini gizliyor ve iyi düzeyde Arapça konuşuyorlar.
- IŞİD’in saflarında sayıları az da olsa kendi halkına ihanet eden bazı Kürtler de var.
- Çeteler ağır ideolojik propaganda eğitiminden geçiriliyorlar, eğitimin sonunda her çete üyesine sözüm ona cennete gitmesi için bir anahtar veriliyor.
- IŞİD elamanlarının Rojava ve Suriye’ye geçirilmesi için Adana’da MİT’in koordinesinde adeta bir askerlik şubesi kurulmuş. Çeteler Adana üzerinden Heseke ve Reka’ya gönderiliyor.
- Çete elemanlarına intihar saldırısı yapması için daha önce çekilen tecavüz görüntüleriyle baskı ve şantaj yapılıyor.
- Çetelere özellikle ‘Bu bölge Kürtlerden temizlenmeli, Kürtler dinsiz bir millettir, Kürtlerin öldürülmesi helaldir’ propagandası yapılıyor. Bu konuda sözde din adamı bazıları çetelere yoğun şekilde dini eğitimler veriyorlar.
STERK TV’de yayınlananan ‘Soysuzlar Çetesi: IŞİD’ adlı programdaki bu anlatımlar, bu güne kadar bütün savaşlara ve şiddet örgütlerine ilişkin bilinenleri unutturacak cinsten…
Belgeselde önce tarihe bir gönderme yapılıyor. IŞİD’in tıpkı 1818 yılında İngiltere’de yayımlanan ünlü yazar Mary Shelley ‘Frankenstein’ adlı korku romanında anlattığı gibi, dünyanın bütün savaş çöplüklerinden ve mezbahanelerinden toplanan malzemeyle oluşturulmuş bir ucube olduğu tespiti yapılıyor. Bu işin arkasında ise küresel güçler olduğu vurgulanıyor.
Belgeselde IŞİD’in en büyük silahının dehşet ve korku yaratmak olduğuna dikkat çekilerek, Musul’u işgal ederken rastgele sokakta seçtikleri insanlara ateş etmeleri, din, dil ve etnik kimlik, yaş ve cinsiyet gözetmeksizin keyfi infazlar, baş kesmeler, tecavüz, diri diri insanları çukurlara atma gibi uygulamalarla sıralanıyor.
Çetelerin korku ve dehşet salmak için katliamları gizleme gereği duymadıkları, aksine daha çok insan tarafından bilinmesi için çektikleri görüntüleri servis ettikleri dile getiriliyor.
Ardından Rojava’da YPG güçleri tarafından yakalanan 20’ye yakın çete üyesinin itirafları yer alıyor.
IŞİD içinde faaliyet gösteren Şêrko Xêredîn Silêman adlı bir kişinin Musul’un işgalinden sonra Şengal üzerine yapılan bir pazarlıktan bahsediyor. Dikkat çeken şey ise, itirafların çetelerin Şengal’a saldırısından önce kaydedilmiş olması…
IŞİD’in Güney Kürdistan yönetimi ile Şengal konusunda anlaştığını iddia eden Şêrko Xêredîn Silêman’ın anlatımları şöyle:
‘’Önce bir birlerine karşılardı, ama sonuçta anlaştılar. Irak Kürdistan yönetimiyle IŞİD anlaştı. İttifak yaptılar. Biliyorsunuz, Irak Kürdistan’ı ‘Şengal bizimdir’ diyor. Anlaştılar, tamam dediler. Bu Şengal’i onlara verelim. Ne onlar bize karışsın, ne de biz onlara karışalım.’’
Şêrko Xêredîn Silêman, Güney Kürdistan’ın istihbarat örgütü olan Parastin tarafından eğitildiğini ve IŞİD ile ortak operasyon amacıyla Rojava’ya gönderildiğini de iddia ediyor.
Çete elemanları Türkiye’nin IŞİD’e verdiği destek konusunda da çarpıcı itiraflarda bulunuyor.
İtirafçıların anlatımlarına göre, Türkiye IŞİD için sadece bir geçiş koridoru değil, aynı zamanda her türlü lojistik desteği buldukları bir alan. İtirafçılar Türk istihbaratı ile yakın ilişki içinde çalıştıklarını, istedikleri zaman Türkiye’den silah getirdiklerini bir bir anlatıyorlar.
Mihemed Yûsif Vazo adlı itirafçı Cizre, Adna ve Urfa’da eleman ve irtibat noktalarının olduğunu söylüyor. Ebdulkerîm Îbrahîm adlı bir başka çete üyesi ise üç kez Türkiye’ye gittiğini, ilk gittiğinde Rus yapımı 5 silah, ikincisinde 6, üçüncü kez gittiğinde ise 3 silah getirdiğini söylüyor.
IŞİD SORUMLUSU ADANA İSTİHBARATI İLE ÇALIŞIYOR
Yûsif Vazo bu ilişki trafiğinin bizzat devlet kurumlarıyla birlikte yapıldığını da anlatıyor:
“Mihemed Marûf aracılığıyla Türkiye’den silah temin ediliyordu. Cizre’de otobüs garajının yanında onları bekledim. Daha sonra beni otele götürdüler. Rakka bölgesinde IŞİD sorumlularından olan Şibil El Himêdî Ehmed aracılığyla bu ilişki sağlanıyordu. Bu şahıs Adana istihbaratı ile birlikte çalışıyor. Ve silah temin ediyor. Ayrıca eleman geçişleri için de Türkiye kullanılıyordu. Mihemed Hacî 30’u aşkın El Kaide-IŞİD üyesinin Derik’e geçirildiğini aktarmıştı.”
Belgeselde en dikkat çekici bölüm ise, çete üyelerinin kendilerini tanıtırken isimlerinin yanı sıra, üye kayıt numarası bir de ‘nikah’ numaralarını söylemeleri!
Örneğin programda konuşan Cinêd Cemîl Silêman’ın üye kaydı 333, nikah kaydı 583.
Ebbas Ebû El Emîr kod adlı Mihemed Sebah Hebeş örgüt üye numarasının 500, nikah numarasının ise 400 olduğunu belirtiyor.
Bir başka itirafçı Ebdulkerîm Îbrahîm Bazo da nikah numarasının 5, örgüt üyeliğinin ise 19 numara söylüyor.
IŞİD itirafçıları programda, “nikah” denilen şeyin aslında tecavüz olduğunu açıklıyor.
Anlatımlara göre, örgüte kabul edilmesi için her erkek üyeye tecavüz ediliyor. Katılmayı reddedenlere şantaj için bu tecavüz anı kameralarca kaydediliyor.
Örneğin 1994 doğumlu Ferhan Salim Unûf Safên daha önce tanıdığı olan Silêman Kohnê, Ebû Qûteybe ve Cinêd Cemîl tarafından kaçırıldığını, daha sonra defalarca tecavüze uğradığını anlatıyor:
“Bayılmıştım. Ayıldığım zaman bana şu an Cezaa’da IŞİD’in yanındasın dediler. Bana katılmamı söylediler. Bunun mümkün olamayacağını söyledim. Bana aklınızın alamayacağı kötü şeyler yaptılar. O kadar ki bana yapılanları Amerikalılar Ebe Garip’te yapmadılar. İsrailliler Filistinlilere yapmadı. Gerçekten anlatmaya utanıyorum. Mele Newaf, Hecî Mehmûd, Silêman Kohnê, Cinêd, Ebid ve adlarını bilmediğim 3-4 kişi daha vardı. Onların yüzleri kapalıydı. Yaklaşık on kere ‘nîkah’ kıydılar!”
Ebdulkerîm Îbrahîm Bazo ise örgüte üye olmak için ‘nikah’ın şart olarak konulduğunu belirtiyor. Nikah töreninin bir “ayin” gibi yapıldığını söyleyen Bazo, “bana bunu yapanlar savaşman için moral ve güç kazandın diyorlardı” diye ekliyor.
Bazo’nun bahsini ettiği Cinêd Cemîl Silêman ise, çete üyelerinin kendisinin IŞİD’e katılması için ellerindeki ‘nikah kaydı’ ile şantaj yaptıklarını söylüyor:
“Silêman Kohnê beni Çem Çêlek köyüne götürdü. Burada Hecî Newaf Mele Mehmûd tarafından ‘nikahım’ gerçekleşti. Gözlerimi kapattılar ve beni başka bir odaya aldılar. Burada nikahımı kıydılar. Sonra Silêman beni eve bıraktı. Yaklaşık 15 gün sonra bize geldi ve örgüte tam katılım sağlamam gerektiğini söyledi. İstemiyordum. Ancak ellerinde görüntü vardı. Bana katılmazsam görüntüleri aileme göstereceklerini söyleyerek tehdit ettiler.”
Ebû Quteybe olarak bilinen Ehemd Hisên adlı itirafçı da insanın kanını donduracak açıklamalarda bulunuyor:
“Ben Malikiyê’nin (Derik) Şerbaniyan aşiretindenim. Belli bir zaman önce Silêman Kohnê bana IŞİD’e katılmam için teklif yaptı. Ancak yeni evli olduğumu ve bu türden işlerde yer almak istemediğimi kendisine söyledim. Kornîş yolu üzerinde iki kişi tarafından kaçırıldım. Ellerimi bağladılar ve bir şeyler koklatarak beni bayılttılar. Gözlerimi açtığımda çok kötü bir kokunun geldiği bir odadaydım. Ne yaptısam beni odadan dışarı çıkarmadılar. Aklım başıma geldiğinde yüzleri kapalı 5 kişi karşımda duruyordu.IŞİD’e katılmam için bir daha teklif ettiler. Red ettim. Bu kez işkenceye başladılar. Kötü şeyler yaptılar bana. Üzerimde sigara söndürdüler. Guantenamo’da Iraklılara bu tür işkenceler yapılmamıştı. Sanırsın ellerinde bir kafir var. Gözlerimi kapattılar ve beni tümden çırılçıplak soydular. 15 kez ‘nikah’ gerçekleştirdiler. Daha sonra başımı yıkadılar. Kolonya sürdüler bana. Odadan dışarı çıkardılar. Nikahsız hiç kimsenin IŞİD’e katılamayacağını belirttiler. Daha sonra çok acayip ayetler okudular. Onlar ayetleri okudukça gözümün önüne başı kesilmiş insanlar geliyordu. Akademik Arapça konuşuyorlardı.”
İtiraflar, IŞİD’in üyelerine Kürt düşmanlığını aşıladığını da ortaya koyuyor.
Bir itirafçı kendi içlerindeki “eğitimlerde” Kürtlerin kafir olduklarının propagandasının yapıldığını belirterek, “bize Kürtleri öldürün ve Dicle nehrine atın, diyorlardı. Onlar Müslüman değil kafirdirler, öldürülmeleri caizdir, diyorlardı” ifadelerini kullanıyor.
Bu düşünceyle hareket eden ve bombalı saldırılara girişen çete üyelerinden bazıları Derik’te bombalı bir saldırı ardından YPG güçleri tarafından yakalandı.
Çete üyelerinin tecavüz anlatımlarında adı geçen, çetenin önde gelenlerinden Silêman Mihemed Kohne’nin kendisi de belgeselde konuşuyor ve Derik’teki patlamayı detaylarıyla anlatıyor.
Sivilleri katletmek için Derik’i kana bulayan bu çete başının yeğeni de bu patlamada ölüyor. Saldırı aynı zamanda video ile kayıt altına alınıyor.
‘Soysuzlar Çetesi: IŞİD’ adlı belgeselin sonunda ise “İŞID katiller ordusu olarak küresel ve bölgesel güçlerin desteğine rağmen Kürtler karşısında stratejik başarı sağlamış değil. Yaptığı vahşet, yarattığı korku seli Kürdistan’da direniş duvarlarına çarparak tuzla buz oluyor” denilerek IŞİD çetelerinin Rojava ve Güney Kürdistan’da aldıkları yenilgi ve hüsrandan kareler aktarılıyor.
No comments