Breaking News

Kobanê Direniş Efsanesi - 2


MEHMET NURİ EKİNCİ
Öcalan’ın mesaji yeni dönemin mücadele rengini belirliyor
HABER MERKEZİ – 15 Eylül 2014’te başlayan Kobanê işgal girişiminden önce DAIŞ çeteleri 2 Temmuz’da üç cepheden Kobanê’ye yönelik büyük bir saldırı daha gerçekleştirmişti. Devrimin ilk ilan edildiği yer, 19 Temmuz’da Kobanê Kantonu idi. Bunu bir yenilgiye dönüştürmek isteyen çetelerin hedefiydi,
Başını Türk devletinin çektiği Kürtlerin varlığına hiçbir şekilde tahammül edemeyen güçlerin taşeronluğunu yapan DAIŞ çete saldırılarına karşı YPG/YPJ güçleri kahramanca direnerek karşılık verdi.
İşgal girişiminin sonrasındaki günlerde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile İmralı adasında görüşen HDP heyetinin getirdiği mesajda Öcalan, Kürt halkına ve demokratik çevrelere seferberlik çağrısında bulunuyordu. Kürt halk Önderinin çağrısı ile Kürtler 7’den 70’e ayağa kalkması, Kobanê’de direniş ve mücadelenin de yeni bir safhaya geçtiğini gösteriyordu.
YPG’nin öncülük ettiği direniş giderek Kobanê de halkta yediden yetmişe bir örgütlüğe dönüşürken, genç, yaşlı herkes YPG ile birlikte Kobanê için, onur için direnişe geçiyordu.  Kobanê kendi halinde bir şehir olmaktan çıkmış, tüm Kobanê ve Kürt halkı için bir onur sorunu olmaya başlamıştı. Kobanê deki örgütlü direnişe Bakurê Kurdistan’ê dan da binlerce sınırlarda insan zinciri oluşturmuş, yüzlercesi ise kişi Kobanê direnişe katılmak için YPG güçleri içerisinde yerini almak için gitmişti.
Cizîrê Kantonu Yürütme Meclisi Başkanı Ekrem Hiso, Kobanê’nin özgürleşmesinden sonra, “Kobani zaferi, tüm dünya insanlığının insanlık düşmanlarına karşı zaferidir. Şehit Arin şahsında tüm şehitlerin din maskesi altındaki radikal ve saldırgan zihniyetlere karşı zaferidir. Kobanê zarefi Cizre ve Efrin Kantonları ile tüm Kürt halkı ve Kürdistan’ın zaferidir” dedi. İşte bu duygularla Kürtler her yerdeki direnişleri ile Kobanê etrafında ateşten bir çember oluşturmuştu.
Türk devleti DAIŞ çeteleri üzerinden geliştirilen planlarda ısrar ediyor
Her fırsatta açık ve gizli desteğini çetelere veren Türk devleti Musul’da bilinçli bir şekilde konsolosluk görevlilerini teslim ettiği ve bunlar üzerinden Kobanê işgal planın yürüttüğü rehinelerin bırakılması sonrasında daha net bir şekilde ortaya çıkmıştı. KCK yetkilileri Musul ve Şengal işgalinden sonra asıl hedefin Rojava olduğunu belirterek dikkatleri çetelerin Rojava’da başlatacakları saldıralara çekmişti.
Türk devleti ise Güney Kürdistan’daki çete saldırılarından sonra gelişen uluslararası tüm yaptırımların dışında kendisini tutarak,  Musul konsolosluk rehinelerini bahane ediyordu. Oysa bunun bir oyun olduğu gerçekte bir rehine krizinin olmadığı hatta rehin tutulduğu söylenen özel savaş elemanları ile Kobanê saldırı planlarının ortaklaşa yapıldığı şeklinde tespitler yapılmıştı. Daha sonra çetelerin Kobanê kuşatmasında silah cephane, lojistik ve geçişler konusunda yardımcı olması karşılığında konsolosluk görevlilerinin serbest bırakıldığı DAIŞ’e yakın haber kanyaklarında da doğrulanmıştı.
Musul konsolosluk görevlilerinin serbest bırakılmadan 3 gün önce 1500 DAIŞ çetesinin  Akçakale – Tel Abyad üzerinden Rojava’ya geçirilmişti.  Ayrıca Rojava Türkiye sınırında trenlerle çetelere ağır silah ve askeri mühimmat taşındığı belgelerle kanıtlanmıştı. Buna rağmen Türk devleti çetelerin mali kaynaklarını sağlamak için DAIŞ kontrolünden Türkiye sınır içine borularla petrol taşıdı.  Türk devletinin genelde Rojava özelde de Kobanê’de çeteleri bizzat yönlendirdiği, çeteler içinde özel savaş güçlerinin savaşı koordine ettiği tüm bu kirli ilişkiler sonucunda da Musul konsolosluk rehinelerinin Kobanê’nin işgali karşılığında bırakıldığı dünya basınında yoğunca işlendi.
Musul’da rehin tutulan 49 konsolosluk çalışını karşılğında AKP hükümeti tarafından serbest bırakıldığı iddia edilen Irak Şam İslam Devleti (DAIŞ) çetelerinden birisi İngiliz Times gazetesine konuşarak rehinelerin anlaşmalar sonucu bırakıldığını doğruluyordu.
19 yaşındaki İngiltere vatandaşı Shabazz Suleman rehine takasında yer aldığını iddia ederek, değiş tokuşu Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) yürüttüğünü, yaklaşık bir ay bekledikten sonra kendilerine dışarıda onları bekleyen bir otobüs olduğunun söylendiğini anlattı.
Suriye’nin Rakka kentinden Times muhabirleri ile konuşan Suleman, yaklaşık 200 DAIŞ  üyesinin 49 konsolosluk çalışanı karşılığında takas edildiğini söylüyor. Suleman, “Bize özgür olduğumuzu söylediler. Sınırda değiş tokuş oldu. (Sonra) DAIŞ’e doğru gittik” dedi.
Gelişen bu olaylar bir şeyi net olarak kanıtlıyordu. Türk devleti DAIŞ çeteleri üzerinden planlarını Kobanê üzerinden Rojavada hayata geçirmeye çalışıyordu. Konu ile ilgili KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Türk devletinin gayri nizami birlikleri ile Kobanê’de savaştığını, DAIŞ çetelerinin başının Bağdadi değil, Tayip Erdoğan olduğunu iddia etmişti. Bu ve benzeri basında çıkan tüm haberler halen Türk devleti tarafından boşa çıkarılımşı değil.
Kobanê direnişi Kürtlerin özgürlükteki ısrarıdır!
Yüzyılın başında egemen güçler Kürtleri dört parçaya bölerek yok etmenin tüm yöntemlerini kullandı. Ancak bunu bir türlü başaramadı. Egemen güçlerin bu inkar ve imha yönelimlerine karşı Bakur Kurdistan’da son 35-40 PKK öncülüğünde bir diriliş ve özgürlük mücadelesi veriliyordu. Bu savaşın Kürtlerde yarattığı inanç, irede ve özgürlük bilinci Kobanê direnişinde meyvelerini vermeye başlamıştı. Zira Kürt Halk Önderliği Abdullah Öcalan yıllar önce özgürlük felsefini şu sözlerle özetlemişti,  “dünyayı yıkacak gücümüz olsa, kimseye saldırmayız, dünya da üzerimize gelse, kendimizi savunacağız”  diyordu. Bu gerçeklikten hareketle Kürtler Kobanê direnişinde bedelleri ağır da olsa özgürlükte ısrarını koşulda koruyacaklarını bir kez daha herkese göstermiş oldu.
Kürt halkı Kobanê direnişi ile sınırların anlamsız olduğunu özgürlüklerinin ruhsal ve manevi olarak bir birliği yarattığını göstermiş oldu.  Kobanê direnişi örgütlü ve direnişi esas alan bir gücün büyük devrimsel gelişmelere öncülük edebileceğini sayısız örneklerle belgelemiş oldu. Olmazsa olmazın iradeye dayalı özgürlük arayışının her zemin ve koşulda zaferi getireceğini göstermiş oldu.  Yine Kobanê savaşı ile Kürtler halkların kardeşliği ve ortak değerler etrafında yaşamanın hayal değil, gerçeklik olduğunu göstermiş oldular. Farklı halk din, dil ve cinsiyetten yüzlerce insanın sadece insanlık değeri etrafında birleşerek Kobanê direnişi içinde yer alması bölge halklarının demokratik özgürlük değerlerinin korunmasının da teminatı anlamına geliyor. Yan yana gelen tüm bu gerçeklikten hareketle Kobanê’nin zafer kazanması insanlık için büyük bir başarı ve güven kaynağı oldu.
Kobanê direniş hikayesi tüm bu açılardan önem kazanıyor. Zira çetelerin 15 aydır saldırılarını kesmediği Kobanê’de 2 Temmuz’la ortaya çıkan görkemli direniş daha sonra çetelerin 15 Eylül’de gerçekleştirdiği büyük saldırı dalgasında da devam edecek ve insanlığın tüm değerlerini savunan bir inançla geliştirilen direniş zaferle sonuçlanmaktan başka bir sonuç vermeyecekti. Kürt Halk Önderliği 1979’da Ortadoğu’ya geçerken Kobanêden geçişini özgürlük anlayışı ve direniş için bir şans olduğunu söyleyen Tev-dem Kobanê siyasi danışma komitesi (Lêvegera Siyasi) temsilcisi Ahmet Şexo, “Bu direniş on yıllarca Önder APO’nun düşünce ve felsefesi üzerine gelişti” dedi.
Bu yönleri ile Kobanê de ortaya çıkan direniş Kürtlerin özgürlükteki ısrarı kadar, ilerici insanlık değerlerine olan bağlığından dolayı bir sembol olmaya başladı. İlerici insanlığın Kobanê ile manevi bağları Kürtlerin özgür yaşamındaki kararına verilmiş en büyük destek oldu. Uluslararası güçlerin Kürtleri irade olarak kabul etmesinin altında bu gerçeklik yatıyor. Bundan sonra egemen güçlerin yönelimleri ne olursa olsun asla Kobanê’de kazanılan direniş ve özgürlük mevziisinin gerisine gidilmeyeceği, Kobanêdeki zafer sonrasında meydanlara çıkan halkın görkemli sahiplenmesinden anlamak zoru değildir.
Kürtler Kobanêde seferberlik ruhu ile direnişe katıldı

Kobanê’ye saldırı planlayan güçler ve taşeronluğunu yapan çeteler  birkaç yerden saldırarak Türk devletinin kuşatması ile birkaç gün içinde hedeflerine ulaşacak laklarını hesaplıyordu. Abartılan ve insanlığın âdete korkulu rüyası haline getirilen çeteler bu açıdan Kobanê’de mutlak zafere kendilerini inandırmışlardı. Ancak hesaplar baştan beri yanlış ve temelsizdi. Zira Kobanê gerçeğini tanımayanlar 134 gün sonra büyük bir yengiyle Kobanê’de tarihi bir yenilgi almakla kalmadı, Kürtlerin 21. yüzyıl direnişinin öncülüğünü yapmasına da vesile oldular. 60’ın üzerindeki yaşı ve hasta haline rağmen YPG ve YPJ savaşçıları ile Kobanêde direniş saflarında yer alan APê Nemirin kararlılığı ve iradi duruşu Kobanê gerçek hikayesinin de kendisidir. Kobanê’yi anlamak isteyenler APê Nemir gibi yüzlerce Kürt yurtseverden alacağı çok dersler vardır.  
Çeteler Kobanê’ye saldırı gerçekleştirdikten sonra Kanton yönetimi 17 Eylül’de tüm Kürdistan’i güçlere, “Biz her koşul ve zeminde direneceğiz ve asla Kobanê’yi vermeyeceğiz” diyerek,  insanlığın başına bela olan çete saldırılarına karşı, “Tüm Kürtler yönünü Kobanê’ye çevirsin” çağrısında bulunuyordu.  Bu inançla tüm Kanton yönetimi silahlarını kuşatarak savaş cephelerindeki yerlerini almıştı.  Kobanê Kanton’u Eşbaşkanı Enver Müslim 19 Eylüll’de DİHA’ya yaptığı değerlendirmede, “Kimse bizim teslim olmamızı ya da topraklarımızı terk etmemizi beklemesin. Kanımızın son damlasına kadar direneceğiz” açıklamasında bulundu.
Kürtler Kobanê etrafında birleşiyor
DAIŞ çeteleri ve arkasındaki güçlerin planları sadece Kobanê ile sınırlı olmadığını söyleyen Demokratik Özerklik Yönetimi Cizre Kantonu Yürütme Meclisi Başkanı Ekrem Hiso, “ Kobanê direnişi tüm insanlığın değerlerini esas alıyor. Bu açıdan Kobanê bizim için bir milattır” şeklinde değerlendirdi. Bu gerçeklikten hareketle Cizre ve Efrîn Kantonları, başta askeri, hizmet, lojistik ve ekonomi alanı olmak üzere, bütün imkânlarıyla Kobanê halkı için seferberlik başlattıklarını ilan etti.
Kobanê’ye saldırı gerçekleştiren güçler burayı Rojava’ın en zayıf halkası olarak görüyordu. Bir yandan Türk devletinin ambargosu diğer yandan çetelerin üç koldan saldırısı işgalcilere öylesi bir hesabın içine sürüklemişti. Ancak Kobanê gerçeği farklıydı. En başında 30 yıllık Kürt halkının özgürlük mücadelesinde artık sınırların ve coğrafyanın çok fazla anlam ifade etmediği ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla Kürdistan’ın herhangi bir yerine yapılacak olan saldırı tüm Kürt değerlerine yapılmış kabul edilir ve o duygularla sahiplenme gelişirdi. Kobanê saldırılar karşısında Kürdistan’ın en zayıf halkası değil, Kürtlerin siyasi, kültürel ve coğrafik olarak bütünleşmesine vesile oldu.
Saldırıların ilk günlerinden 134. Zafer gününe kadar Bakur Kurdistan’ın  Pirsus şehrinde direniş zincirini oluşturan Kürt halkına,  dünyaya dağılmış tüm Kürtler Kobanê direnişine sahip çıkarak bir seferberlik ruhu ile destek çıktı. Bu sahiplenme baştan itibaren çete ve onun arkasındaki güçlerin hesaplarını boşa çıkardı.
Kürt halkının Bakur deki desteğine Başûrê ve Rojava Kürdistanî da eklenince tam bir ulusal bir seferberlik ruhu ortaya çıkmış. Kürt halkının ruhsal şekillenmesine vesile olmuştu. Özellikle birlik yönünde eleştiri konusu olan Başur Kürdistan yönetiminin Kobanê’yê ağır silahlarla pêşmerge göndermesi ile bu ruhsal yapının zayıf halkası da güçlenmiş oluyordu. Rojhilat ise tam bir devrimsel gelişme ile her alanda Kobanê’yî  serhildanları ile sahiplenerek herkesi şaşkına çevirmişti.
Avrupa’daki Kürtler de HDP milletvekilleri Selma ırmak, Kemal Aktaş, Sabahat Tuncel ve Avrupa Parlamentosu eski üyesi Feleknas Uca da 21 Eylülde uluslararası güçlerin sessiz kalmalarına dikkat çekmek için Birleş Milletler Merkezi önünde açlık grevine başlaması ile birlikte destek ve dayanışmalarına hız vermeye başlamıştı.
Öcalan, ‘halk yüksek yoğunluklu savaşa karşı yaşamını şekillendirmeli’

Çetelerin saldırıları ve Türk devletinin açık desteği karşısında KCK 18 Eylül’de yaptığı açıklamada şu hususlara dikkat çekiyordu, “Türk devletinin çetelere verdiği desteği durduracak tek güç halkın direnişidir.  Kobanê’nin Türkiye ile olan tüm sınırını halk tutmalı,   Türkiye’nin çetelere verdiği desteği durdurmalı ve tüm devrimci, demokrat ve vicdanlı insanların Kobanê’de faşizme karşı omuz omuza savaşmaları”  gerektiğini ifade etti.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ise 22 Eylül günü İmralı Ada’sında Vasisi Mazlum Dinçle yaptığı görüşmede, DAIŞ çeteleri ve arkasındaki güçlerin Kobanê saldırısının boyutlarına dikkat çekmek amacıyla bütün Kürt halkının yüksek yoğunluklu savaşa karşı yaşamını şekillendirmesi gerektirdiğini, topyekûn bir şekilde direnişe geçmesini söyledi.
AKP DAIŞ ortaklığı halkların demokratik tepkilerinde bir kez daha dışa vuruyor
Suriye de devrimsel koşulların gelişmeye başladığı ilk günden itibaren Kürtlerin kazanımlarını kendi ‘kırmızıçizgisi’ ve kabul edilemez gören Türk devleti sürekli Kürtlerin kazanımlarını yok emek için çetelere destek verdi. Türk devleti çetelere sınırları, askeri karakolları, sağlık alamlarını açıp, tüm yaşamsal ihtiyaçlarını karşıladığı DAIŞ çetelerine karşı önlem almak için Kürt halkı Kobanê sınırına akın etti. Bu amaçla yüzbinlerce Kürt, devrimci demokrat ve dostları Kobanê halkı ile bütünleşmek, çetelerin sınırdan geçişini engellemek amacıyla Urfa’nın Suruç ilçesindeki sınırda insan zincirini oluşturdu. Türk devleti üzerinde hesaplar yaptığı çetelerin geçişlerinin halk tarafından engellendiğini görünce halkın demokratik tepkilerini silah, gaz bombaları ve polis saldırıları ile karşılık veriyordu. Daha sonra peş peşe Cizre ve Bakur Kürdistan’da katledilen çocuk ve insanlar Kobanê’ye verilen desteğin tepkisi olarak yorumlandı.
2 Ekim’de yine Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan HDP heyeti aracılığı ile yaptığı açıklamada;  “Kobanê gerçekliğiyle süreç ayrılmaz bir bütündür” diyerek Türk devletinin ikiyüzlü politikalarına dikkat çekti. Sınırda bekleyen binlerce Rojava’lı ve Bakurê Kürdistan’lı genç ise yoğunlaşan saldırılara karşı YPG saflarında yer almak için Pirsus-Kobanê sınırını aşarak  Kobanê ‘nin savunması içinde yer aldı. Çetelere açık destek veren Türk devleti Kobanê direnişi karşısındaki çöküşünün öcünü direniş eylemlerine saldırarak, gerçek yüzünü göstermiş oldu.
Kobanê’de gelişen direniş sınırları aşmış ve bir ruh halini almıştı. Sıradan bir Kürt köylüsünden tutalım dünyanın tanıdığı birçok aydın ve yazara kadar maddi ve manevi destek çığ gibi büyüyordu. Bu destek ve direniş karşısında tüm politikaları çöken AKP yeni saldırı planları çerçevesinde çetelere desteğini sunmanın yanı sıra Kürtlerin demokratik tepkilerine de sürekli Polis ve asker terörü ile karşılık veriyor.  Güvenlik paketi adı altında devletin terörünü meşru kılmaya çalışan AKP’nin yaklaşımlarına Kürtler sürekli direnişleri ile cevap veriyor Kobanê’nin özgürlüğü kendi özgürlüğü görerek desteğini sunuyordu.
Türklerden aldığı destekle saldırılarını yoğunlaştıran DAIŞ çetelerine karşı 6 Ekimde başlayan ve üç gün boyunca Bakurê Kurdistan başta olmak üzere Türkiye ve dünyanın her yerinde protesto eylemleri geliştirildi. Ancak geçmişte yaptığı gibi bu demokratik tepkileri de AKP biryandan şiddet kullanarak diğer yandan da Hizbul Kontra gibi özel savaş çetelerini devreye sokarak insan katletti. Bakur Kürdistan’da Türk devletinin saldırıları sonucunda çoğunluğu yurtsever olan 40’ın insan katledildi. Binlercesi ise tutuklanarak cezaevlerine konuldu.
Pirsus’ten Doğu Küdistan’a kadar Kürtler ayaklandı
gününde YPG ve Kürt özgürlük güçlerinin zaferini ilan etmesi ile yeni bir aşamaya giren Kobanê direnişi Kürdistan, Ortadoğu ve dünya ilerici insanlığına birçok kazanımları oldu. Sınırlarla parçalanmış Kürdistan gerçekliğinde Kobanê bir milad oluşturdu. En Kuzeyinden, en Güneyine kadar hemen hemen Kürdistan’ın tüm güçleri gelişen direniş etrafında bir çember oluşturularak tarihi onursal direnişte rol almaya çalıştı. Kimileri sınırlarda nöbet tutarak bu direnişi selamlayan Kürtler kimileri de bil fiil direniş içinde yer aldı.
Ulusal çapta ise Güney ve Doğu Kürdistan’daki eylemler dikkatleri üzerlerine çekti.  Özellikle Uluslararası Komplodan bu yana ilk kez Doğu Kürdistan’da yaşayan Kürdistanlı’lar yaşadıkları her yerde ayağa kalkarak Kobanê direnişine desteklerini veriyorlardı. Doğu Kürdistan’da 6 -7 Ekim’de, Sine, Mahabad, Ciwanroyê, İran’ın başkenti Tahran, Tebriz, Merivan, Maku, kentlerinde görekemli serhildanlar gerçekleşti.  Kürtlerin inkâr ve imha üzerine Türlerle ortaklaşan İran devleti ise Doğu Kürdistan’daki sahildarlara müdahale eden devlet yetkilileri Kürt yurttaşıları katletti.  Kürdistan ve dünyanın birçok yerinde Rojava ve Kobanê için yardım ve destek kampanyaları düzenlendi.
Bu direşin ruhunun en belirgin örnekleri dünyada 1 Kasımda Kobanê ile dayanışma amacıyla yapılan yürüyüşlerde ortaya çıktı. Latin Amerika’dan uzak doğuya kadar birçok ülkede milyonlarca insan ve Kürdistan halkının dostları, demokrasi, özgürlük ve ilerici insanlık değerleri için Kobanê dayanışma yürüyüşe katılarak devrimci direnişe taraf olduklarını göstermiş oldu. Kobanê direnişi ile halkların dünyada vermiş olduğu destek sonucunda Kürt ulusal hareketi siyasal ve direniş çizgisi onaylanmış ve özürlük değerleri olarak insanlığın temel değeri olarak tarih sahnesindeki yerini aldı.
Kobanê direnişi Kürtlerin birlik olma yolunu açıyor
Geçmişten süre gelen egemen güçlerin işbirliğindeki politikaları nedeniyle kimi Güney partileri gelişen DAIŞ çetelerinin saldırısı karşısında birlik olma ve ortak değerler etrafında birleşme gereğini duydu. Şengal olaylarıyla birlikte Kürtler arasındaki oluşturulmak istenen ortak savunmaya taleplerine KDP başta olmak üzere diğer partiler karşı çıkmıştı.  Ancak parçalı bir duruşun Kürtlere kaybettirdiği gerçeği karşısında Kobanê’deki direnişe Güney Kürdistan’dan da silah ve desteğin sağlaması giderek bir ulusal ruhsal şekillenmeye zemin oldu.
Bu yönleri ile Kobanê direnişi bütün Kürtler için bir dönüm noktası olurken, KDP bu gerçeği görmemeyi uzun süre tercih etti. Ulusal kongrenin toplanması çağrılarına yanaşmadı.  Güney halkı Hewler, Süleymaniye, Kerkük, Qeladize, Ranya ve birçok kentte tepkilerini sokağa çıkarak görkemli eylemlerle gösterdi. 21 Parti Kobanê için birleşip Ulusal Kongrenin acilen toplanması için ortak açıklama yaparak serhildanlara katıldı. 35 parti ve sivil toplum kuruluşu Güney Hükümetine açık beyanatta bulunarak peşmergenin Kobanê’ye göndermesini istedi. Daha önce Kürtlerin birliği önünde engel olan ve egemen güçlere paralel politika izleyen kimi Kürt güçleri halkın bu talebi ve tavrı karşında geri adım atarak kimi konularda aım atmak zorunda kaldı.
4 parça Kürdistan ve Dünya Kobanê’yi sahiplenirken, tüm bu gelişmeler karşısında da KDP geri adım atarak izlediği politikayı yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı. Ayrıksı tutum ve Rojava yaklaşımlarında kimi değişimler yapma gereni hissetti. Bu gelişmelerden sonra genel olarak Rojava yönetimi ve PYD yönetimi ile görüşmeler gerçekleşti. Ve Kürtler arası birliği geliştirecek olan Dihok görüşmeleri başlamış oldu. Halkın ortaya koyduğu bu tutum ve Kobanê direniş gücü sonucunda Duhok’ta tartışmalar gelişti, anlaşmalara gidildi.
Kobanê ‘Duhok Antlaşması’na zemin sunuyor
Rojava’da devrimsel sürecin başladığı ilk günden itibaren Türkiye’ye endeksli bir politika izleyen KDP, DAIŞ çetelerinin Güneye, Şengala ve Kobanê’ye saldırısından sonra parçalı duruşun giderek tüm Kürdistan parçalarına zarar verdiği gerçeği karşısında çok istemese de kimi adımlar atmak zorunda kaldı. Bundan dolayı da ‘Doruk anlaşması’ olarak Kürtler arasında tanımlanan Rojava partilerinin birlik olma yolundaki çalışmalarda KDP aktif rol oynadı.
DAIŞ çetelerinin Kürt halkının ulusal varlığının imhasını amaçlayan kürt bölgelerine yönelik saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde Kürdistan federe bölgesi başkanı Mesut Barzani’nin daveti üzerine 14 Ekimden 22 Ekime kadar TEV-DEM ile ENKS heyetleri arasında, Kürdistan federe bölgesi bakanlığı temsilcisi Hemîd Derbendî gözetiminde görüşme ve toplantılar gerçekleşmişti. Sağlanan mutabakat Kobanê direnişinin ortaya çıkardığı sonuçlar üzerinden gelişti. Kobanê öncesinde Kantonları tanımayan güney partileri ve onlara bağlı ENKS’nin Demokratik Özerklik Yönetimi ve bağlı kurumlarına katılımı aktif dayanışma, işbirliği, birlikte çalışma ve gerçekçi bir paylaşımın sağlanması kararı alındı. Gelişen bu mutabakat üzerinden Ulusal Kürdistan Kongresi içinde kuşkusuz önemli zemin oluşturdu.  Toplantının olumlu sonuçlarından birisi pêşmergenin  Kobanê direnişi içinde yer alma kararı oldu.
Kobanê korku imparatorluğunun yıkıldığının kanıtıdır

DAIŞ çetelerini ortaya çıkaranlar bir korku canavarı oluşturarak psikolojik ve ruhsal olarak insanlar üzerinde üstünlüğü yaratmak istiyordu.  Kafa kesmeler, yakıp yakmalar, işkence tecavüzlerle oluşturdukları DAIŞ canavarı ile hedefledikleri tüm engelleri bir korku imparatorluğu ile yıkacaklarını düşünüyorlardı. Zaten bu canavar daha harekete geçmeden önce özellikle basın yayın ve özel savaş yöntemleri ile hedeflenen yerlere büyük bir psikolojik bombardıman yaparak deyim yerindeyse askeri zaferlerini garantilemiş oluyorlardı. Bu tarz yaklaşım Suriye ve Irak örneklerinde etkili de oldu.
Bu DAIŞ canavarları bu hesapla Kobanê üzerine gönderdiklerinde aynı yöntem devreye konulmuştu. Zira üstün teknolojik silahlarla donatarak Kobanê’ye saldırtılan bu canavarın kısa sürede sonuç alacağını düşünüyorlardı. Oysa karşılarındaki güç ne Suriye ordusu ne, Irak nede sıradan Kürt savaşçılardı. Basında sarı mekaplılar olarak da adlandırılan YPG ve YPj savaşçıları son 35 yıllık özürlük mücadelesinin mirasına dayanıyor ve asla yenilgiyi bir kader olarak kabul etmiyorlardı.  Teslimiyet ihanete, direniş zafere şiarını kendilerine esas alan YPG ve YPJ savaşçıları gelişen bu cavarın mutlaka yenileceğine en başından beri inanmışlardı. Bu duygularla direnen Kobanê direnişçileri her koşul altında zafere olan inancını koruyorlardı.  İşte onları 134 gün sonra zafere götürende bu inan ve irade gücüydü.
Yarın: Direniş zafer umudunu doğuruyor
 ANHA

No comments